ALADAĞLAR- CIMBAR BOĞAZI, HAN ROTASI TIRMANIŞI,2004
Aladağlar’ın Cımbar Boğazı, herhalde son zamanlarda malum boltlama konusu nedeniyle üzerinde en çok tartışılan tırmanış bölgesi halinde. Boltlu rota yapan az sayıdaki insanın emekleriyle, Cımbar çoktan bir tırmanış bahçesi haline gelmiş durumda ve uzun olsun kısa olsun, çok sayıda boltlu ve daha az sayıda alpin spor rota içeriyor. Ancak bunun dışında Cımbar Boğazında çok sayıda geleneksel rotadan oluşan bir hazine yatıyor- orada olduğunu bilenler için sadece..
Girişin tersine bu yazının konusu Cımbar Boğazındaki boltlu rotalar değil de, buralarda ilk tırmanılan uzun geleneksel rotalardan olan Han Rotası. Bildiğiniz gibi, boltlu rotalar hakkında dağcılık ve tırmanış ortamlarında oldukça çok malumat var ve bunları tırmanan çok sayıda kişi olduğu için de bu bilgiler giderek ve oturarak yayılıyor. Ancak Cımbar Boğazındaki (veya diğer tırmanış alanlarındaki) geleneksel rotalar nerededir, uzunluk ve zorlukları nedir, ne tür malzemeler gerekir, bunları ilk kimler çıkmıştır soruları son derece muallaktadır ve zamanında bunları tırmanan kişilerin yavaş yavaş tırmanış sahnesinden geri adım atmaları, tırmanışlarının detayını paylaşmamaları ve kimsenin bu rotalarla ilgilenmemesi sonucunda, tüm bu bilgiler karanlıkta kalmıştır.
Cımbar Boğazındaki uzun geleneksel tırmanış rotaları için yapılabilecek ilk yorum, bunların genellikle çatlak hatlarını izlediği ve genelde çürüklük, otluluk gibi tırmanışı dertli, hatta tehlikeli kılan unsurlar içermeleridir. Bu da, fikrimce çoğu insan için bahsedilen bu tırmanışları zevksiz ve kaçınılacak maceralar olarak tanımlıyor. Aslında insanlar çok haksız da değiller; az ötede sağlam, temizlenmiş ve güvenli bir alpin spor rota varken? Evet, Cımbar dünyadaki en güzel kaya yapısına sahip değil ve hatta bazı yerlerde kötü, tehlikeli tırmanış koşulları yaratıyor ama bu bölge elimizdeki en önemli kaynaklardan birisi ve değerlendirmemek olmaz. Dedegöl, Antalya vb. birçok yerde süper kalitede, uzun ve geleneksel rotalar var dediğinizi duyar gibi oluyorum ama Cımbardaki uzun geleneksel rotalar bizim tırmanış tarihimizin bir parçasıdır ve sırf bu yüzden bile önem taşıdıklarını düşünüyorum. Gelecekte bir gün, bu ülkede kollektif bir tırmanış geçmişinden söz edilecekse, bu tür rotaların unutulmaları doğru olmaz.
Her neyse, konumuza geri dönelim.. Han Rotası, Cımbardaki tırmanılmış -ve var olduğu bilinen- çok ip boylu geleneksel rotalardan sadece birisi. Bu yazıyı yazmak da nereden aklına geldi derseniz, bu mayıs ayı sonunda arkadaşım Mümin Karabaş ile bu rotayı ve bazı diğerlerini tırmanmak üzere Cımbar’a gittiğimizde farkettim ki, boltlu rotalar ve alpin spor rotalar üzerine çok bilgi vardı ama uzun geleneksel rotalar üzerine hemen hiç bilgi yoktu – kulaktan kulağa gelenler ve dedikodu kadar geçersiz ve tutarsız olanlar haricinde! Ben de Han Rotasından başlamak istedim, belki bu bir başlangıç olur ve bu tür rotaları geçmişte çıkanlar veya gelecekte çıkacaklar da yaptıklarını paylaşırlar diye! Bir diğer sebep de, rotayı bir süre arayıp, bulduğumuzu düşününce orası olduğuna ihtimal vermeyecek kadar kafamızın bulanık oluşu ve bunu yaşamaktan hoşlanmamamız idi tabii. O an, elimizde güzel bir rehber kitapla rotadan rotaya gitmek ne güzel olurdu! Klettergarten (tırmanış bahçesi) hesabı..
Han Rotasının ilk tırmanışı, ADB (Anadolu Dağcılar Birliği)’nin son aktif yıllarında, 1990’ların başında Murat Yıldırım (ortak!), Emin Elker ve Türker Ak tarafından yapılmış. Ekip, rotaya biraz geç saatte girmeleri ve üç kişi olmalarının verdiği manevra güçlükleri nedeniyle son ip boylarında karanlığa kalınca, rota üzerinde bir gecelik zorunlu bivak yaparak çıkışı tamamlamış. Sonraki tarihlerde rotayı kimler çıktı bilemiyoruz ama bunun sadece birkaç ekipten oluştuğu açık. Bazı ekiplerin de, giriş etabını (haklı olarak!) aşırı çürük ve emniyetsiz bulup ilk veya ikinci ip boylarından ricat ettikleri de bildiklerimiz arasında. Önceki tırmanışlardan ve denemelerden bulduğumuz az sayıda kalıntılar, üç adet eski sikke ve babalara dolalı iniş perlonbantlarından ibaretti.. Rotayı önceden çıkmış olan arkadaşlarımız olan Mustafa Kalaycı (Tafa) ve Selahattin Günen (Selo) tarafından bize –hatırladıkları kadarıyla- verilen silik bilgiler ışığında, biz de bir sabah erkenden rotanın tabanına yürüdük.
Han rotası, Cımbar çatalında karşıdaki sarı-kızıl duvarın (çatala bakan kuzey yüzü) sağ tarafındaki belirgin çatlak – baca hattıdır ve tam karşıdan pek iyi seçilmez; tam altına, duvarın soluna gidince hat çok daha net gözükür. Ortalama yüksekliği 250 metre kadardır ve zorluğu V+, VI derecelerdir, rotanın uzunluğu 5 – 7 ip boyu kadardır. Tırmanıştan önce ortalama derecesinin V derece civarı olduğunu düşünerek girmiştik Mümin ile, ancak çürüklük ve ara emniyet eksikliği, baharın otu ve çamuru ile beraber ömrümüzden yıl çaldı desem! Rotanın alpin derecesine D (difficile / zor ) derecesi vermek yanlış olmaz herhalde. Rotanın ilk ve ikinci ip boyları duvarı ortadan sola doğru dik bölen Alman alpin spor rotası (Krawilecki / Bruger, 1988) ile kabaca aynı hizada sayılır – rotaya girince anlaşıldı ki, bu ilk iki ip boyunda aralıklı çakılmış bazı boltlar varmış. Rota, aşağıdan bakınca ilk anda zannedildiği üzere tabandan itibaren çatlak- baca sistemiyle başlamıyor; duvarın ortasında, kabaca Alman rotası (sol çatlak) hizasındaki slab yapıları ve dik, setli etaplardan tırmanılarak, orta kısımda rotaya geçen uzun bir travers yapılıyor. Buradan itibaren sağa yükselen bariz çatlak- baca- kulvar yapısı izleniyor ve tırmanış Cımbar boğazına hakim, arkadaki yüksek zirveleri gören yeşil, kayalık bir platoda son buluyor..Bu rotaya tekrar girecek olsak, herhalde kurak bir dönemi (mesela sonbaharı) tercih ederdik çünkü bu yağışlı bahar döneminde rota aşırı otlu ve yeşil oluyor – özellikle de ara emniyet atılacak olan çatlaklarda ciddi bir temizlik yapmak gerekiyor, ayrıca ezilen otlar ve bazı yerlerdeki ıslaklık nedeniyle kaya tırmanış ayakkabıları vıcık vıcık ıslanabiliyor. Her geleneksel ve az tırmanılan rotada olduğu gibi, burada da çürük ve gevşek kaya bloklarına çok dikkat etmek gerekiyor; Han rotasında hiç ummadığımız kadar büyük bloklar gevşek ve düşmeye hazır durumdaydılar.. kaldı ki, Mümin inatçı bir şekilde tüm çürüklükleri kırıp düşürerek rotayı temizlemeye çok uğraştı ama alpin bir coğrafyada taş temizlemenin sonu yok tabii.
Tırmanışı iki kişilik ve normal hızda giden bir ekip ortalama 4-6 saatte bitirebilir, biz de 5 saatte bunu gerçekleştirdik. Cımbar Boğazının tabanına geri inişin ciddi bir sorun olacağını düşünürken, 10 dakika kadar doğuya (Demirkazık yönüne) yürüdük ve aşağıya, sağa inen mülayim bir yamaç bulduk. Burada karşıdaki belirgin ve güzel mağarayı hedefleyerek, otluklar arasından alçaldık ve çarşaktan sağa inerek vadinin içine, Cımbar patikasına indik. Kısaca, bu tırmanışın üzerine iple iniş yapmak hiç tatlı olmazdı..
Tırmanış için gereken teknik malzemeler, bir tam set yaylı takoz (çok faydalı büyük boylar dahil en az 6-8 friend), bir buçuk set telli takoz (büyükler dahil 14-16 adet stopper) ve 12-13 uzun ekspresbant ve uzun perlonbantlar’dan ibarettir; sikke kullanıp kullanmamak size kalmıştır. Biz bu tırmanışa sikke götürmedik; eksikliğini de çok çekmedik ama bazı etaplarda yararlı olabilirdi tabii ki. Söylemesi gereksiz, mutlaka kask kullanın. Her çok ip boylu geleneksel rota gibi, bu rota için de uzun (60 metrelik) çift ip kullanmak gayet doğru olur; olası bir ip inişi halinde de oldukça rahatlatıcı olacaktır. Bu tırmanış için son yazılabilecek malzeme detayı, iniş için ayakkabıların yanısıra içilecek suyu taşımak zorunluluğudur; bu nedenle de artçının en azından ufak bir çanta taşıması doğru olacaktır.
Macera bilinmeyenler içerecekse, geleneksel tırmanış gerçek maceradır diyerek bu yazımı da noktalıyorum…….
Bu yazı yorumlara kapalı.