12 Ocak 2008

ALADAĞLAR EĞRİ TEPE İLK KIŞ TIRMANIŞI,2004

egri-tepe-zirve.jpg 

Tarih 2004 aralık ayı idi. Adana’nın Anavarza kayalıklarında  takılıyorduk ve hava, ilk geldiğimiz günlerde Adana’da gece eksi bir derecelere düşmüş olmasına rağmen, gündüzleri  tişörtle tırmanacak kadar ısınmıştı. Dağların hırçın çocuğu Mus(Tafa) Kalaycı ve  spor tırmanışın yükselen  prensi Mümin Karabaş ile yola çıktığımız Ankara’da hala kemik takırdatan, buz gibi bir kış vardı, biz ise gündüzleri Anavarza’nın güneşli, şahane kayalarında Mümin ve Sülo’nun yeni açtığı spor rotalarda takılıyor, geceleri de Adana’daki  ileri üssümüz  Sülo (Süleyman Vardal) ile eğlencelere dalıyor, kebap dünyasının gizli güzelliklerini keşfediyorduk. Ancak bu seferki esas varoluş amacımız, kötü ve çok soğuk giden havalar biraz açar açmaz Aladağlar’a taarruz etmek ve kışın kenarından bu seneki ilk eti koparmaktı!

Nitekim öyle de oldu, hava raporunun bize üç gün kadar açık hava için tüyo vermesiyle Adana’daki  eğlenceli, umarsız ve ılık günlere mola verdik; sevgili (eski savaş  pilotu)’ F-100’  Ahmet Abi’nin bizi arabasıyla  Aladağlar’da Çukurbağ köyüne  bırakmasıyla tırmanışımız  bir şekilde başladı. Başladı diyorum ama yalan; aslında Çukurbağ’daki bir köy evinde bir gece yatarak başladık işe.. rahata alışmak bu olsa gerek; soba üzerinde kaynayan çay, oh, yanla yat  yumuşacık döşeklerde,  süper yemekler pişir ve geyik, sohbet gırla gitsin.. İnsan bu sıcacık odadan çıkıp nasıl dağın soğuğuna gider ki?

Ekibimizin has üyesi, spor tırmanış prensi Mümin efendi her ne kadar  dışarıdan bir spor tırmanıcı olarak gözükse de, aslında alpinizme de yamanmak istermiş gibimize geliyordu, hatta dağcılığa sempati bile besliyormuş gibiydi – ‘elimizden tut abi, tesis yok!!’

Ertesi gün,  Salim Abi’nin tipik olarak bizi traktörle 1700 metredeki Sarımehmet Yurdu yaylasına bırakmasıyla macera başladı. Ancak hava beklediğimiz kadar iyi değildi, bizde de önceki tırmanışlı günlerden ve yolculuktan bakiye olarak kalan ağır bir yorgunluk vardı ve yaylada yatmak eğilimimiz  giderek ağır basıyordu. Böylece günün kalanını, gri bir gökten incecik atan kar taneleri altında, çevredeki kayalıklarda çift alet ve kramponlarla drytool boulder yaparak ve eğlenerek, garip ve zor  hamleler sonucunda düşüp çuval gibi karlara patlayarak, Sarımehmet Yurdu’nun taşlarını kahkahalarımızla çınlatarak geçirdik. Bir türlü yanmayan primus benzin ocağı bile o gün canımızı sıkamazdı, her ne kadar tıkanan  ince jet deliğini temizlemek için araziden diken toplamamız gerekse bile!!!

Ertesi gün- resmi kışın ilk gününde-  ip ve teknik malzeme, kazma, krampon, çadır, ocak, yiyecek , yakıt vb. ile  oldukça ağırlaşmış çantalarımızı sırtlanarak, dar Mangırcı Boğazının  2850 metredesindeki uygun bir yerine kamp çıkardık. Boğazda kar taze ve dizboyundan daha derindi, alttaki taşlar arasındaki derin boşluklar gizliydi ve hava içe işlercesine soğuktu. Önceki günün kahkahaları nedense artık hiç duyulmuyordu! Güneşli kayalıklardan  buzlamış kar bataklıklarına yolculuk…Kampta kahveyi içince neşeler yine yerine gelmişti.

Gece saat ikide adamlarımı tekmeleyerek uyandırdım, hava buzz! ‘Dawn of the dead / zombilerin şafağı’ gibisinden bir kalkışla ayaklandık ve şafağın içe işleyen, yaka örttüren soğuk rüzgarında beraberce çadırı terkettik. Hedefimiz aslında Cıngıllıbeşik zirvesinde miks bir rotaydı ama sabah mahmurluğu ile vadi yukarı bir yere kadar  uzamışız ve adı sanı pek duyulmayan, aslında güzel bir zirve olan Eğri Tepe’nin tabanına kadar yürümüşüz..

Mümin, alpinist geçinen  Tafa ve benle dalga geçiyor: ‘Siz nasıl alpinistsiniz abi, kaybolduk!!’ Bir kroşe ve aparkütle onu susturup yola devam ettik. Ufak bir konferans ve hedefimiz karşımızdaki Eğri Tepe’nin güneybatı yüzü, çok güzel gözüken dik bir zirve, ‘krampon tak pis spor tırmanıcı!’ Şaka bir yana eğlenerek gidiyoruz ama rota da ciddileşiyor. Kazma krampon takıp rotanın  tabanına dikçe ve çığ tehlikesi korkusu veren bir kar- buz- miks  etabıyla ulaştık. Kayalık ve içbükey eğimli, her yeri buzlamış yüzde ip açmadan, kar-buz kulvarları  ve kısa miks etaplardan tırmanarak zirveye ulaştık..

Tipik Aladağlar manzarası, gökte metal grisi ağır bir hava. Zirveden inişten sonra, bekleneceği üzere hava bozup yağış başladı ve biz de kışı köşeden dişlemiş, üstüne bonus olarak bir de güzel eğlenmiş olarak çadırımızı toplayıp vadi aşağı, başka maceralara doğru koştuk..Eğri Tepe tam Avcıbeli/Parmakkaya boğazı ve Mangırcı Boğazı arasında bulunuyor ve Alaca zirvesinden önceki ikinci büyük  zirve. Aslında batıdaki alt zirvesi ile beraber düşününce, dağımız Cıngıllıbeşik zirvesine de komşu.

Aladağların en büyük  zirvelerinden olmasa da,  köşede kalmış güzel bir değer bence ve de güzel bir tırmanış…

Bu yazı yorumlara kapalı.