13 Şubat 2008

ALADAĞLAR- KALDI doğu yüzü tırmanışı, 1998

 

Kaldı Doğu Yüzünde, Kış Gelirken  Bir Miks Tırmanış…

Çukurbağ köyünün sapağında Çamardı otobüsünden indiğimizde kurşuni renkli bir hava ve bulutların ardında yüzlerini göstermeyen dağlar bizi karşılamıştı. Birçok 29 Ekim bayram tatili tırmanışı gibi, 1998 yılının 29 Ekiminde de Aladağlar’da hava vahim olacağa benziyordu ve çadırda, kar yağışı altında geyikle geçecek birkaç gün, dağ falımızın kaçınılmaz görüntüsü olarak canımızı sıkıyordu.

Bilkent DOST ekibinin yanı sıra “Bağımsız Dağcılar Birliği”(!) ne ait birkaç dağcı arkadaşımızın da dahil olduğu ekibimiz, Salim Abi’nin tanıdık römorkuna yerleşirken hepimizde de bu düşünceler hakimdi. Az sonra Emli vadisi’ne hareket ettik ve birkaç saat içinde Emli ormanını gerilerde bırakmış, belki de mevsimin ilk karı olan sulu-sepken yağışın altında Sıyırma boğazına girmiştik. Yerde yaklaşık 10 –15 cm. taze ve ıslak kar vardı. Valikonağı adlı kamp yeri civarında yoğun bir sis bastı ve ekipte gerilerde kalanlar, yavaş yürüyenler de olduğu için, buralara bir yerlere kamp atmaya karar verdik. Böylece 2500 metreler civarında, bulduğumuz ufak düzlüğe 5 çadır kurarak sığıştık. Neyse ki yerde kar vardı da, 29 Ekimlerde Aladağlarda hep yaşanan su sorununu hissetmedik.

Kamp kurulup yayıldığımızda yağış biraz olsun azalmıştı ama hava hiç açma umudu vermeyecek kadar kalın bulutlu ve nemliydi. Yolculuk yorgunu olan bizler ise, hiçbir şeyi umursamadan uyku konumlarımızı almıştık.

Gecenin yarısında uyandığımızda gökyüzü binlerce yıldız ile doluydu ve hava kuru bir ayaza çekmişti. Çadırların üzerindeki ıslaklık katır kutur donmuştu. Tırmanmak için ideal bir günün başlangıcıymış gibi hissediyordum- hiçbir şey yapmamaya endekslendikten sonra, apaçık havada tırmanma fırsatı hepimizi çıldırtmıştı. Gün doğmadan önce, çadırlardan soğuk havaya yayılan çay ve kahve kokuları insanı canlandırıyordu..

Normal planımız, Engin ile Kaldı dağının doğu yüzünü tırmanmaktı ve planı hiç değiştirmemeye karar verdik. Bilkent DOST ekibi ise Efecan tarafından yürüyüşe götürülecek, Haydar ve Tarık Güzeller dağına çıkmaya gidecek, biz de Kaldı’ya… Böylece buzlanmış kamp yerimizde gün masmavi bir göğü aydınlatmaya başlarken, tüm hazırlıklarımızı bitirmiş ve Güzeller batı çanağı olarak andığımız, dağlar arasındaki geniş  ve taşlık bir düzlüğe doğru yola çıkmıştık. Beklenmedik hava değişimi hepimizin keyfini parlatmıştı, sohbet-muhabbet derken bir de baktık ki Güzeller çanağına varmışız.

Mola sırasında Engin’in termosundaki kaynar çay ile dudaklarımızı haşlarken her taraftaki duvar ve kayalıklardan buz şelaleleri akmış olduğu dikkatimizi çekti. Bu  inanılmaz bir görüntüydü: her yerde buz vardı! Güzeller çanağındaki kayaların üzerinde bile bir karış buz gözüküyordu.

Güzeller’e giden ekiple vedalaştıktan sonra Kaldı’nın doğu yüzüne uzanan eski buzul vadisine girdik. Sabahın bu saatinde gölge olan bu rüzgarlı yer bizi biraz üşüttüğü için kulvarın dikleşip karın çok sertleştiği yere kadar  hiç durmadan, hızlıca ilerledik. Burada kramponları kuşanıp, kalınlığı fazla olmayan karda yükselmeye devam ettik.

Kaldı’nın doğu yüzüne dönerek yükselen sonu dik kulvarın sol yamacı ve üst kısmı, yaz aylarında ufak bir buzul artığını ve devamlı akan bir şelaleyi barındırır. Yağan kar ve gece gelen yüksek basınç sisteminin düşük ısısı ile, bu bölgedeki tüm zemin yarım metre kalınlığında buzla kaplanmıştı. Kayanın dikey olduğu yerlerde bile hemen her yer buz altındaydı. Çocuklar gibi şen, buz aletlerini köküne kadar gömerek, zevk içinde buz tırmanıyorduk ve bu sırada güneşe de çıkmıştık- daha doğrusu güneş bizi yakalamıştı.

Kaldı doğu yüzüne girmek için  sağa yükselerek uzunca bir yan geçiş sonucunda Kaldı – Küçükkaldı kulvarının altına ulaşabildik. Kar burada bataktı, donmadan nasibini almamış bu etabı da geçince Kaldı – Küçükkaldı beline çıkan kısa, 50 derece diklikteki dar kulvarı kramponladık. Az sonra ipli tırmanışın başlayacağını bildiğimiz, Kaldı doğu yüzünün girişi olan yarım bacanın tabanına ulaşınca bir babaya perlon bant dolayarak ilk istasyonu kurduk, Engin bana ip verdi ve …ilk lider etaba girdim. Girişteki 8 – 10 metrelik dik, yaz koşullarında III+, IV- derecelerinde olan, ara emniyeti kıt bacanın içi şimdi buz doluydu ve buz aletimi yukarıdaki buza saplarken kramponlu botlarımı da çatlak içine sıkıştırıyordum. Bacaya zorlukla bir tricam takozu atabildim ve eğimin  bir an için azaldığı üst kısımda buz aletimi o güzel titreşim sesini çınlatarak sert buza gömdüm.. İpin 35 metresini kullanarak azalan eğimde ilerleyip uygun bir istasyon yeri aradım ve bunu bulunca da  Engin etabı tırmanıp yanıma geldi. Tek canımı sıkan olay ise henüz hiç kullanmamış olduğum yeni ekspres bantımı iki karabiniyle beraber elimden düşürmem olmuştu..

İkinci ip boyunda Engin lider gitti ve 50 metrelik ipi son santimine dek kullandı. Normalde zaten kıt ara emniyetli ve sırt kulesinin beline ulaşan bu III derecelik dik etapta Engin “resmiyet için” bir stoper takozu atmıştı. Olsun, zaten emniyet psikolojik değil miydi ?!! Kısa sürede, sırt üzerindeki tek sikkeli istasyonda Engin’e katılmıştım.

Üstünde olduğumuz ince sırt üzerinden yazın III derecelik bir etapla aşağı inip solda yükselen ve Kaldı zirve konisine ulaşan kulvara girilirdi. Ancak, içinde olduğumuz durumda, elimizdeki tek ipimizi bu kısa etaba (20 metre kadar yükseklik) bırakıp, dönüşte burayı rahatça prusiklemeyi garantilemeye karar verdik.

Ortalama eğimi 40 – 55 dereceler arasında olan kulvar çok sert karla doluydu ve kramponlarımızı gıcırdatarak buzu tekmeliyorduk. Serbest, rahat hamlelerle, çevremizdeki azameti içimize sindirip ruhumuza kazıyarak tırmanıyorduk. Yan yana, alt-alta ilerliyorduk. Kulvarın eğimi iyice artıp kayalar ortaya çıkmaya başlayınca buz da kalınlaşmış, sert kardan şelale buzuna dönüşmüştü. Kaya kulvarları ve bacaların içi tamamen ve kalın bir buz tabakası ile kaplıydı. Boşa giden buz aleti ve krampon hamlesi yoktu. Vurulan her sivri uç “çatır – çatır” tutuyordu. Sanki ünlü İskoçya – Ben Nevis dağının buzunda tırmanıyorduk. Bu coşkunlukla Kaldı’nın zirve konisinin altına gelmiştik. Saat geç olmamasına rağmen bir doğu yüzünde olduğumuz için gölge gelmişti ve soğuktu. Klasik rota sırtı hizasına gelince buz yapılaşması azaldı, güneşi yeniden yakaladık. Taştepe, Güney ormanları, adsız ve ıssız dağ çanakları ve Akdeniz’i örten ince bulut katmanı! Son metreleri basit kaya setleri arasından tırmanıp doğrudan zirveye krampon bastık! Zirvenin kalın kar – buzunda kramponlarımız ancak görülebilecek çizikler bırakıyorlardı.

Hava durgun, güneşli ve canlandırıcıydı. Engin’le sarılma, biraz çay, Engin’in sigarasının keskin kokusu ve Engin’in ağrıyan dizine basmamaya çalışmasına gülmemiz… Fotoğraf makinesinin kare üstüne kare işlemesi. İçimize işleyen Aladağlar panaroması. İnme zorunluluğu. İnsanın zirveyi terketmek istemeyeceği bir gün yaşıyoruz.

Aynı rotadan serbest şekilde inişe başlıyoruz. Bazı etaplarda arkamızı boşluğa dönüp, dikkatle, aletleri buza saplayıp, kayaya sıkıştırarak, azimle iniyoruz. Dostumuz buz bizi yüzüstü bırakmıyor, her hamle iyi tutuyor. İndiğimiz dik kaya – kar – buz yüzeyinin altı bomboş bir uçurum. Kaymamalı, düşmemeliyiz… Aynı azim ve coşkuyla geri geri inmeye devam edip kulvarı bitiriyoruz. Tıpkı Aladağlar’da başka zirvelerde kulvarlarda yaptığımız gibi, Kafkasya’da Donguz – Orun’da yaptığımız gibi… Mükemmel keyifli tırmanış etaplarını geride bıraktık.

Sabit bırakmış olduğumuz ipe ulaşınca hemen sırta prusikleyip, ipi sırtın diğer yanına sallandırıyoruz ve iple 25 metre iniş sonucu, elveda titanyum sikke! Batak karda biraz serbest inişin ardından aşırı güvenilir olmayan bir sikke çakıp,  çok yüklenmeden, geri geri tırmanarak 25 metre daha iniyoruz, ver elini Kaldı – Küçükkaldı beli! İpi çekip, ikinci titanyum sikkeyi de bırakıyoruz, bu sırada ilk etapta çıkarken düşürdüğüm ekspresbandı kulvarda, kar üzerinde bulup seviniyoruz.

Güneş alçalıp dağlarımızı kan kırmızısına boyarken biz de eski buzul çanağına inen kulvarları kramponlayarak alçalıyorduk. Havada nefis bir soğuk vardı, hani insan herşeyi duyar ve hisseder ya, öyle bir soğuk. Tam aktivite havası.

Güzeller çanağında kendi düşüncelerimize dalmış yürürken Güzeller tarafından birilerinin indiğini görünce, yaklaştık ve Hacettepeli genç tırmanıcılar olduklarını gördük. Aralarında  arkadaşımız Soner Ünsal de vardı. Neşeyle sohbet ederken, Soner bana ertesi gün tırmanmayı planladığım Lahitkaya batı yüzü için kendi buz aletini vermeyi teklif etmişti. Bu şekilde, dağcılık, dağlar be gelecek üzerine konuşarak kampa indik. Vedalaşıp ayrıldığımızda yıldızlar buz gibi, karanlık gökte bize göz kırpıyorlardı..

Bu yazı yorumlara kapalı.