13 Şubat 2008

ALADAĞLAR- KÜÇÜK DEMİRKAZIK DAĞI- BATI YÜZÜ İLK KIŞ TIRMANIŞI, 1995

Aladağlar’ın eteğindeki şirin Demirkazık köyü’ne varırken, Ecemiş Çayı’nın kıyısındaki otoyol üzerinden dağların manzarası. Bu soğuk kış gününde solda Küçük Demirkazık Dağı’nın 3425 metrelik sivri piramidi, sağda ise Demirkazık Dağı’nın iri kütlesi gözüküyor.

Küçük Demirkazık’ın batı ve güneybatı yüzlerinin Arpalık Pınarı’ndan görünümü. Demirkazık köyünden bakınca gözüken bu yüzü yazın birkaç kez tırmanmış ve kışın da arkadaşım Kürşat Avcı ile çıkmaya karar vermiştik. 1995 yılının ocak ayı sonlarında on gün kadar Aladağlar’da birçok tırmanış yaptıktan sonra herkes eve dönerken, Kürşat ile ben de aklımızda bu çıkışın hayalleri ile Arpalık pınarının yolunu tutmuştuk.

Arpalık pınarındaki kampımız. Tırmanış evvelinde, güzelim bir güneş altında ne kadar huzurlu bir tarzda oturup yemek yediğimizi dün gibi hatırlıyorum.. Ancak akşamüzeri gökte toplanan yüksek sirrüs bulut katmanları bizi ertesi gün için biraz endişelendirmişlerdi.

31 ocak 1995 sabahı gün doğmadan , o soğukta büyük bir iradeyle rotaya girdik. Kış ayazında, özellikle de sabah güneş gelmeden ve karanlıkta yola çıkmak çok irade kırıcıdır, vazgeçmek o kadar kolaydır ki.. Bu resimde, Küçük Demirkazık batı yüzünün ilk birkaç yüz metresini oluşturan dikçe kaya slab’ları üzerinde tırmanıyoruz.. Neyse ki son 5-6 günde yağış olmamıştı da kaya yüzeyi çok yerde açıktı, ama üzerinde toz kar olan bazı etaplar oldukça sorun yaratıyordu.

Güneşin çıktığı ilk saatlerde, hızla yükselebilmenin verdiği coşkuyla ilerledik. Rotamız bizi batı ve güneybatı yüzlerini ayıran sırta çıkarttı ve burada güneşle buluşup sabah ayazını o an için geride bıraktık.. Bu resimde, az sonra sola bir ip inişi yapıp ardından tırmanacağımız dik kayalık sırt sağ yanda görülebiliyor.

Yeniden gölgedeyiz – bunun anlamı emniyet almak üzere istasyona bağlı, hareketsiz duran adamın yavaş yavaş vücut ısısını kaybederek üşümesi!.. tırmanan için sorun yok, o zaten ter döküyor ve soğuk aklına bile gelmiyor. Resimde Küçük Demirkazık batı sırtının ön kulesi arkada görülebiliyor. İp boyu ip boyu, dik slab kayaların ve bazen de sert karın üzerinden tırmanarak Küçük Demirkazık batı yüzü’nün üst kısımlarına geliyoruz. Tırmandığımız sırtın kilit etabı ise son derece dik ama çok sağlam, IV+ veya V- derecelik, 15-18 metrelik bir kaya sırtı idi. Burada, çekiçli olan tek buz aletimiz bendeydi ve Kürşat’ta klasik türde bir kazma vardı (hesapta sikkeleri sadece iniş amaçlı getirmiştik ) bunun için de ben sikkeleri bu dik etaba çakınca çıkartamadık ve orada bıraktık, bugün hala orada olmalılar! Hantal plastik ayakkabılar, elleri buz kesen soğuk , karlı kayalar ve sırtta çantalar ile bu etap gerçekten de kilitti..

Tırmandığımız sırttan sonra Küçük Demirkazık’ın esas zirve kütlesi de görüşümüze girmişti artık. Zafer bizimdi, hissedebiliyorduk ve içimiz coşku ile doluydu! Önümüzde dik, üzeri karlı slab kaya etapları vardı, ama şansımıza kar önceki günlerde biraz güneş görüp sertleşmişti de, daracık kulvarlarda, kaya bacacıkları ve yolakları içinde görece rahat tırmanıyorduk. Tam bu neşeli anda, verdiğimiz bir molanın ortasında Kürşat çantasından su çıkarmak için birşeyleri düşürdü – yepyeni, daha ilk taksidini bile ödemediği ve kullanmaya kıyamadığı The North Face marka Gore-tex ceketi idi bu.. Ceket torbası içinde yuvarlanarak güney yüzünün dik duvarının boşluğuna uçup gözden yitene dek düşmesini çaresizce izledik.. Dostumun morali bir anda sıfıra inmişti ve tırmanışın kalanında da alnındaki damarlar şişkindi! Ölenle ölünmez, düşenle düşülmez diyerek tırmanışa devam ettik.

Nihayet Küçük Demirkazık ‘ın kuzeybatı sırtındayız, yükseklik 3300 metreler olmalı. Ama zirveye dek önümüzde uzun ve keskin, dik kaya etapları var. Hava şahane, aşağılarda Ecemiş ovasının manzarası bize eşlik ediyor..Artık kaçıncı ip boyundayız biraz karışıyor. Önemi de yok zaten, hedefimiz bir an önce zirveye varmak, zira inişi güvenli olarak yapabileceğimiz tek yer ve güvenliğe inen en kısa rota olan klasik rotaya ancak zirveye çıkarak ulaşabiliriz. Yani bir tür ‘zafere kaçış’ bu!

Zirveden önceki son etapta, keskin sırtlı kulelerin üzerinden tırmandık- burada emniyet imkanları çok sınırlıydı ve birimiz sırtın bir yanına düşerse, diğerimiz de öbür yana kendini atacak ve düşüşü durduracaktı- tam Alplardaki ‘ben Fransa’ya düşersem sen de İtalya’ya atlarsın’ tarzı! Bir tarafı dağın dipsiz ve karanlık kuzey duvarı, diğer yanı da uçurumlu ve yüksek bir güney yüzü olan bu etabı bazen atsırtına oturur gibi, bazen de sırf denge hareketleri ile dikkatli bir şekilde geçtik.. Artık zirve önümüzdeydi, tırmanışı bitirmiştik.

Kürşat Küçük Demirkazık’ın 3425 metrelik zirvesindeki defter kutusunun yanında tırmamış ipimizi derliyor.. 16 ip boyu ve 10 saat süren tırmanışımızın tabanından toplam yüksekliği 1100 metre kadar olmuştu, genelde III+ derece zorluktaki rotada birçok etapta IV ve IV+ , kısa etaplarda da muhtemelen V- derece kaya tırmanmıştık. İlginçtir ki rotada hiç buz oluşumu yoktu, hep çıplak kaya ve çoğunlukla da üzerinde toz kar tırmanmak zorunda kalmıştık. Oysa bu rotada buz bulmayı ummuştuk.. Böylece Küçük Demirkazık’ın 1986 yılında klasik rotadan yapılan ilk ve tek kış çıkışından sonra, ikinci kış çıkışını batı yüzdeki yeni rotamızdan yapmıştık ve bu da bizim açımızdan mutluluk vericiydi.. Burada Kürşat hala bayağı sıkkın- zira ceketi bulabileceğimize dair umudu yoktu.

Zafer! Kazmayı havaya kaldırıp klasik dağcı selamını vermişim, var mı bizden mutlusu? Bu arada zirve defterini de yanlışlıkla dağın batısındaki yardan düşürmek gafletinde bulundum, ama ilk gelişte yerine yenisini koymaya söz verdim!

Klasik rotadan inişte, ipe bağlı olarak birimiz 50 metre gidip emniyet alıyor, sonra da diğeri öne geçiyor.. Bu uzun ve yorucu günün sonunda hata yapıp mutluluğumuzu gölgelemek en son isteyeceğimiz şey.

Kürşat, Küçük Demirkazık klasik rotasına inen Güneydoğu bacasının üzerinde iniş için son kalan kaya sikkelerimizi çakıyor. Olaysız bir ip boyu inişle klasik rotadan, dağın güneyindeki Apışkar boğazına bağlandık..

  

Muhteşem, kemikleri ısıtan bir akşam güneşinde çarşak üzerinde malzemeleri topluyoruz.. Neyse ki Kürşat’ın ceketini de günün son ışıklarında güney yüzünün altlarında görüp, bir ip boyu uzunlukta, dik ve içi buzlu bir bacayı tırmanarak geri aldık- böylece Kürşat da mutlu oldu! Güneş battıktan sonra karanlıkta, Apışkar Boğazının içinde çığ tehlikesi olan derin karlı yerlerden geçmek zorunda kaldık ve ancak gece saat on gibi çadırımıza varabildik. Böylece çıkışımız 16 saat sürmüştü!

Bu yazı yorumlara kapalı.