ALADAĞLAR- NARPUZ BOĞAZI’NDA YENİ ROTALAR-‘İKİZ KULE’ ve ‘LUNAR ECLİPSE’, 2001
![]() |
||||||||||||
2001 yılının kışı ve ayrıca da ocak ayı, herkesin bildiği gibi son derece kurak ve karsız geçiyordu. Artık bir zamanların o ünlü kışları gelmiyordu dağlarımıza. Bizim dağcılığa başladığımız zamanlarda bizden önce tırmanan kuşaklar bize böyle derdi ama? Tabii durum böyle olunca, kış bile olsa kaya tırmanmak çok daha eğlenceli geliyor. Ben ve Kanadalı tırmanış arkadaşım Thomas Clark , bir haftalığına Aladağlar’a uzanmaya karar verdiğimizde yanımızda kazma ve krampon yoktu. Tek amacımız günübirlik rotalarda Thomas’ın (kısa adıyla Tom’un) ‘Adventure Rock Climbing / Macera Kaya Tırmanışı’ olarak adlandırdığı işi yapmaktı.. Ona göre, boltlu olmayan, belli olmayan ve bilinmeyen her rota bir macera tırmanışı rotasıydı. Tom, yaklaşık bir kaç ay evvel tanıştığım 40’lı yaşlarda ve atletik bir tırmanıcıydı, ama esas yaptığı iş yamaç paraşütü ile uçmak idi. Onunla zaman zaman Ankara’daki Hüseyin Gazi kayalıklarına gidip tırmanırdık, hemen her seferde de Hüseyin Gazi’nin tepesindeki türbeden uçardı! Daha önceden de birkaç kez Aladağlar’a gelmiştik beraber ama Tom ‘un sevdiği yüksek alpinizm ve kar- buz değil kaya tırmanışıydı.. Böylece bir kez daha , Sokullupınar’ın o bildik, yeşil kamp yerine traktörüyle bıraktı bizi Salim Abi. Hava nefis, ısı neredeyse serin bir bahar günü gibi.. Bol yiyeceğimiz ve abur cuburumuz da var, sohbet ve tıkınma birarada. Ertesi sabah ne yapacağımızı konuşuyoruz ama benim aklımda belirgin bir şey yok gerçekten, diyorum ki Tom’a, sen bir rota beğen, seç, girelim.. Ne de olsa, misafir olan o.
Sabah oluyor, bir yerlere yetişme gerilimi olmadan kahvaltı edip toplanıyoruz,sonra da istikamet Narpuz Boğazı. Hava soğuk değilmiş gibi gözüküyor ama Narpuz’un girişi dahil her yerde buzlar var arasıra da kar parçaları var yerlerde. Böylece, Narpuz boğazının yatık kısmına, Demirkazık’ın güney/ Güneybatı yamacını gören yerine varıp çevremizi kesiyoruz.. Tom bana solda bir yer gösteriyor- İtoturumu hizasında, ama vadi tabanından başlayan bir kayalık kule bu. Daha evvel önünden kimbilir kaç defa geçtiğim, ama kafayı kaldırıp da hiç bakmadığım bir kule var orada. Güzel bir hedef olabilir, üstelik üzerinde de hiç kar yok. Böylece Narpuz’un kuzeyine, çarşaktan 10 dakikadan az sürede 70-80 metre kadar tırmanarak kulenin tabanına vardık.. Rota aşırı bariz değil ve aslında kolay da gözükmüyor. Hazırlıklar sonrasında belirgin, mağara ağzına benzer bir kovuğun solundan başladık tırmanmaya. Kayanın tabiatı aynı Parmakkaya gibi, bilenler hatırlarlar, elleri paramparça eden sivri iğnecikli bir yapıda, ama bu da sürtünmeyi arttırıyor. Tom ilk ip boyunu lider gidiyor, ayağında bir tür kaya ayakkabısını andıran trek botları var, bende ise kışlık bir kaya tırmanış ayakkabısı.. Hava harika, ne soğuk ne de sıcak, ama kaya yine de soğuk, uzun süre tutunca eller hissiyatı kaybediveriyor. İlk ipteki sarı ve çürükçe negatifte Tom da ben de uğraşıyoruz, rota ellerimizden akan kanla beneklendi! Ara emniyet bol olsa da bu etap ellere zararlı. İp boyu bitmeden otlu bir sette istasyon kurmuş Tom. İkinci ipi ben gidiyorum, görevim çürük ve dik bir bacayı tırmanmak.. Otlara, ara emniyetin güvenilmezliğine ve kıtlığına, bacanın sonunu tıkayan iğneli çam ağacına rağmen neşeli bir etap bu, ama ip müthiş sürtünüyor çünkü ağaç yüzünden bacanın sağ sırtına kaçmak zorunda kaldım. İp boyu bitmeden bacanın tepesindeki setciğe tırmanıp çıkıp istasyon kuruyorum. Bu arada hava hafif bulutlandı ve güneş gitti, serin bir rüzgar esiyor.
Tom da tırmanıyor ve malzeme değiştiriyoruz, tırmanmaya başlıyor.. önümüzde zor gözüken , sarı- beyaz renkli bir dihedral (açık kitap) var. Biraz uğraşıdan sonra gözden kayboluyor ve beni çağırıyor. Ben de, boşluklu ama aşırı uzun olmayan etabı izleyerek onun yanına, büyük sete varıyorum… Bu set aşağıdan hiç gözükmüyordu, otlu ve bir-iki metre genişlikte. Büyük sette kısa bir keşif yapıyoruz, tam üzerimizdeki kayalar gittikçe zorlaşıyor ve uzun etaplar var, 20 metre filan sola gidince uygun olabilecek bir yer bulduk-ama negatif başlangıçlı. Tom’un hoşuna gitti bu etap. Burası duvar üzerinde büyücek bir girinti ve sapsarı renkli , layback hareketi ile çıkılabilen bir çatlakla başlıyor.. Tom, ‘French Free’ dediği birer hamlelik, malzemeye asılarak yapılan yapay hareketleri de kullanarak bu etabı lider gidiyor. A1 diyebileceğim bir kaç hareketle negatifi bitirip, dik ama çürük zeminde tırmanmaya devam ediyor. Çürüklük azalmasa bile – taşlar uçuyor yukarıdan- eğim yatıyor ve sette gözden kaybediyorum onu. Az sonra da ben tırmanmaya başladım, etabın girişi zor, onun yaptığı yapay hamleleri ben de yapmak durumundaydım. Hatta, bazı yerlerde ara emniyetleri sökerken o kadar hassas bir denge konumunda durmak zorunda kalıyordum ki, bir sikkeyi sökemeyip bırakmak zorunda kaldım duvarda. Bu dördüncü ip boyunun sonunda Tom’un istasyon kurduğu otlu sete çıkınca rotayı bitirmek üzere olduğumuzu gördüm. Ama öyle oyalana oyalana tırmanmıştık ki artık akşam oluyor, dağlara kızıllıklar çöküyordu. Aşağımızdaki Narpuz boğazının tabanına gölgeler musallat olmuştu bile. Bu son ip boyunda da ben lider gittim, çünkü zemin karlanmaya başlamıştı. Tabii, kazma krampon olmadan karlı, belki de buzlu slab’lara girmek çok da keyifli bir iş değildi. Böylece, ister istemez kulenin batısına ve kuzeyine dolanarak karlı setler ve kısa, dik, bazen de çürük etaplardan zirveye doğru tırmandım. Tom’a istayonu toplayıp kolay zeminde 10 metre kadar tırmanmasını bağırdım, o bunu yapınca da zirve denilebilecek sete 10-12 metre daha tırmanıp baba istasyonu kurdum ve onu da aldım yanıma. Çantalardan soğumuş tang ve kraker, çikolata çıkarıp günbatımını izleyerek tükettik, sonra da kulenin kuzeyindeki (arka yüzdeki) çarşak kulvarına yönelip koşa koşa alçaldık. Rotanın tabanına vardığımızda hava alacakaranlıktı.. Sohbet ederek kampa inmemiz ve hakedilmiş akşam yemeğimize yumulmamız uzun sürmedi.
Yorum olarak zevkli ve değişik, hep gözümüzün önünde olup da hiç göremediğimiz bir tırmanış bu. Dik, boşluklu, bazen çürük ve güvensiz etaplara sahip bir rota- Tom ile bu ayrık kule çift zirveli olduğu için İKİZ KULE adını vermeyi kararlaştırdık (bu ismi kesinlikle 10 ocak 2001’de koyduk, ABD’’deki İkiz Kulelere yapılan saldırı sonrasında değil!). Rotanın genel zorluğu V, V+ dereceler, en zor yer ise VI+ A0 ve A1 derecesinde. Rota uzunluğu 5 ip boyu (ama kısa ip boyları) ve yüksekliği 170 metre civarında. Tırmanış süresi ise iniş dahil 6 saat, biraz uzun tabii (7 saatte Demirkazık kuzey duvarının yaz tırmanışının yapıldığını düşünürsek!) ama biz hem keyfekeder davrandık, acele etmedik, hem de rotada bol fotoğraf çalışması yaptık. Bence, özellikle kışın burası daha da değerli çünkü daha uzun duvarlara hazırlık açısından, acil bir durumda kaçışı da kolay bir rota- hem de kış kaya tırmanışı açısından güzel. Bir de rota güneye bakıyor, yağış sonrasında hızla kardan temizlenecektir. Son olarak da, zannederim bu rotanın ilk tırmanışını ve ilk kış tırmanışını yapmış olduk. Güzel bir günün gecesinde yıldızlar ve tabak gibi bir ay kamp yerimizi aydınlatıyor- yemek sonrasında çadır dışına çıkınca bir gariplik sezdik.. o da nesi? Deminki koca ay yerinde yok. Aksi gibi tek bir bulut bile olmayan bir gece bu, sadece şu an zifiri karanlık! Ay tutulması bu, hem de tam tutulma. Ama, bizim şaşkınlığımız mı, yoksa ay tutulması mı daha ilginçti, bu da ayrı bir sorudur.. Ertesi sabah daha da tembelce davranarak geç saate dek çadırı terketmedik. Tıpkı önceki gün gibi, Narpuz Boğazının dar yerini geçip düze varınca Tom elini daha da çabuk tutarak bir rota seçti- Narpuz’un darını çıkınca sola, yukarı bakılınca gözüken duvar. Uzun bir rota değil bu, buradan olsa olsa birkaç ip boyu denilebilir. Kısa, dik etaplı bir tırmanışla rota altındaki sete varıp ipi açtık, havada donuk bir güneş var. Kayanın sarı-gri renkleri insana sıcak bir yaz gününün ısısını hatırlatsa bile hava soğuk, kat kat giysiler var üzerimizde.
İlk ip boyunun başında kolay ve şahane, sağlam bir çatlak var ve çatlak gri bir slab’ı bölüyor. Slab dikleşirken, çatlak da sağa dönüyor ve yükseliyor, kısa layback hamlelerden sonra çatlak bazen yok oluyor. Yüzeyde sağa yangeçiş, kısa negatifler ve, set! Tom’un lider gittiği bu etap tahminimden zor çıktı, VI- denilebilir. Setimiz daracık ve küçük, askı istasyonundayız. Esas zor gözüken şimdiki etap, Tom yine lider gitmeyi istiyor.. Setten sağa boşluklu bir traversle, garip hamleler yaparak büyük bir kayayı alttan geçiyor ve bir slab’ı bariz bir uğraşıyla aşarak sağ çaprazımızdaki dik kulvara giriyor.. Artık onu göremiyorum ama seslerden sorunlu bir yer aşmaya çalıştığını anlıyorum.. İp hiç hareket etmiyor- neden sonra ip bir iki oynuyor ve sonra hareket ediyor. Aşağıdan gözüken negatif bir dihedral vardı, orası onu oldukça zorlamış olmalı. Belli belirsiz sesi beni çağırıyor, yan geçiş zor değil ama dik slab son derece belalı bir yer, bu herifin ayağındaki botlarla orayı nasıl tırmandığını düşünmeden edemiyorum.. Ama esas zor yer tam üzerimde, 12 metrelik bir negatif dihedral ve sapsarı! Anlaşılan abi burayı ‘French Free’ yapayıyla geçmiş olmalı, top-rope da olsa tüm tırmanma çabalarımı aşıyor burası . Dünden yaralı olan ellerim iyice parçalandı çünkü dihedralin çatlağının içi inanılmaz keskin ve binlerce dikencikle kaplı- nasıl bir kaya yapısı bu böyle? Çatlağın kenarları ve ara emniyetlerde Tom’un kanı var, herhalde o da ellerini parçaladı. Böylece, tırmanmak yerine Tom’a ipi sabitlemesini bağırdım ve iki prusik yardımıyla ipe tırmanmaya başladım. Ara emniyetleri toplayarak ip üzerinde yükseldim, ama çatlağın iyice negatif olduğu bir köşeye çakılı olan bir sikkeyi çıkartamadım- rotaya armağan.. Neyse istasyona vardım, ama bu son etab zordu ve VI+, VII- derece serbest olurdu herhalde. Tom da bu etapta son derece zorlandığını , neredeyse düşecek olduğunu anlattı, elleri kıymık kıymık olmuş.
Zor gözükmeyen bir kaya kulvarını lider gittim, II- III derecelik hamlelerle yarım ip boyu kadar tırmandım. Kule üzeri olarak tanımlanılabilecek bir sırtcıkta istasyon kurdum, Tom da tırmandı yanıma ve kısa bir savaş konseyi sonrasında inmeye karar verdik. Artık gün batmak üzereydi ve rotanın gerisi zor olmayan tırmanışlarla sırt üzerine gidiyordu.. Biraz aramadan sonra ideal bir iniş istasyonu kurduk .İki titanyum sikke ile eski 9 mm. lik ip parçaları bırakarak , 30 metre inişle rotamızın sağına tırmanan setlere indik. Setlerden geri geri tırmanarak aşağı , rotanın tabanına kolayca varabildik. Yorum olarak genel zorluğu V+, zor etap ve hamleleri VI ve VII- A1 derecelerinde devamlı boşluklu bir rota, uzunluk iki buçuk- üç ip boyu kadar, toplam 95 metre tırmanış denilebilir. Rotadaki kaya yapısı el parçalayan nitelikte ve çok iğneli! Önceki gecenin ay tutulması nedeniyle rotaya bunun İngilizcesi olan Lunar Eclipse adını verdik. Muhtemelen bu da bir ilk tırmanış olabilir.. Süre olarak rota, iniş dahil 4 saat sürdü – yazın çok daha kısa olacaktır. Ne yalan söyleyeyim, bu rotayı yazın, ince giysiler ve kaya tırmanış botlarıyla, ellerim üşümeden çıkmayı tercih ederdim. Böylece, bir gün batımında daha kampımıza vardık ve tırmanışlarımızı konuşarak tipik yemek ayinine giriştik. Ertesi sabah Ankara’dan kış teknik malzemelerimizle gelecek olan dostum Kürşat Avcı ile Demirkazık dağevinde buluşacaktık. Tom o yakınlardaki bir tepeye yamaç paraşütüyle uçmaya giderken, biz de Sıyırma boğazına , başka tırmanışlara doğru atımızı sürecektik…
|
Bu yazı yorumlara kapalı.