23 Aralık 2012

ALADAĞLAR’a KIŞ GELİRKEN: KALDI DAĞI TIRMANIŞI..

Kışın hızla  Türkiye’yi ele geçirdiği bu günlerde hep hava durumunu gözlüyordum; ülkenin farklı yerlerinde yaptığım sunumlar ve gittiğim birçok yerde kayada tırmanış arasında, özlenen dağım Aladağlar’a bir kış başı seferi için.  Nihayet geçen haftalarda hava düzelir gibi oldu; eski dost, veteran İstanbul’lu tırmanıcı Emre Altoparlak ile kısa ve hızlı bir Aladağlar seferi yaptık. Bariz bir hedef yoktu, amacımız sadece  dağda olmaktı; neresi olursa artık! Biraz derin karda iz açalım, yük taşıyalım, kamp yapalım, kazma- krampon tırmanalım.. Tırmanış koşullarının – bu mevsimin özelliği olarak- çok da iyi  olmadığı zaten belliydi; haftalardır kötü giden hava durumu nedeniyle dağlar taptaze kar ile doluydu.

İstanbul’dan berbat bir otobüs yolculuğu ile Niğde’ye ve ardından Çamardı’na vardık. Çukurbağ köyünde Salim Abi, bizi traktör yerine  yeni aldığı jipiyle topladı ve bir sefer daha, Emli Boğazı’ndayız! Boğaz, 20 sene önce nasılsa, bu kış başı günleri gelirken de aynıydı; sessiz, soğuk ve yalnız. Sadece  sırtlardan uçuşan kar bulutları ve Emli çam ormanının sessizliği..

Bu sefer, Aladağlar’ın en yüksek dağlarından birisine,  3734 metrelik  Kaldı’ya klasik  rotası olan batı sırtından tırmanalım dedik.  Bu rota 1994 yılında dağın ikinci kış çıkışını HÜDDOSK’lu dostlarımla yaptığımız rotaydı; o seferden önce ve sonra yaz olsun, kış olsun belki 20 sefer tekrarladığım, iyi bildiğim bir rota.. Aynı gün, Kocadölek’in kıyısından geçerek,  Parmakkaya- Avcıbeli boğazından yukarı batak, kötü bir karda bata çıka iz açarak , soğuktan el ayak üşüyerek  yükseldik ve  akşam olurken 2700 metrelerde, sakin bir yerde ufak çadırımızı kurup içine yıkıldık.

Ertesi sabah erkenden yola çıkarak , yine soğukta  ayaklar uyuşarak, Avcıbeli’ne çıkmadan sol boğazdaki kısayoldan sırtlara saldırdık. Kar bazen oldukça derindi ve boğazda tırtıl misali uzun bir iz bırakarak ilerliyorduk. Sırtta güneşle kucaklaşana dek biraz olsun ısınmamız mümkün olmadı. Ancak şansımıza hava mükemmeldi ve güneyde, Adana’nın baraj gölleri, İskenderun körfezinin altın rengi parıltısı ve Karsantı’nın yemyeşil platoları.. Yoncalıtaş tepenin sırtından, sertleşen karda kazma krampon yükselerek, Güçlü T. / Kaldıbaşı’nın kulvarını çıktık ve Kaldı’nın koskoca futbol sahası! Kaldı’ya klasik rotadan çıkışta sırta vardık Emre ile, fakat buradan sonra, zirveye kadar olan kısımda dondurma topu misali kar birikmişti esen rüzgar nedeniyle ve koşullar burada biraz riskliydi. Velhasıl, tırmanışımızı bu noktada bitirip inişe geçtik ve akşam olurken boğazda,  buzlu gölgeler arasındaki kampımıza varmıştık.

Ertesi gün, lodosun gelişiyle bozan donuk gri havada köye doğru  geri çekiliyorduk. Taze kar, yumuşayan lodos havasıyla daha da bataklaşmıştı ve devamlı surette diz boyundan derin çukurlara düşe kalka, gayet yavaş  inmemiz gerekti. Böylece Salim Abi’de soba kuzinesinde taze pişmiş börek ve çay ile bu kısa antrenman çıkışını da noktalamış olduk. Bu çıkıştan aklımda tek kalan,  berbat otobüs yolculuğu: kafamdaki dağa ait  herşeyi silen, beni mahveden bir yolculuk….

Bu yazı yorumlara kapalı.