Aladağlar’da bir solo travers: Sulağankaya/ C2/ İstanbul Tepe/ Güzeller
Eylül ayının ilk günlerinde, Niğde- Aladağlar’da kısa bir solo travers gerçekleştirdim. Esasen sıkı bir duvar ve / veya çok ip boylu bazı rotalar tırmanmak istiyor olmama karşın, imkanlar (partner eksikliği) ve zaman darlığı nedeniyle daha kısa ve basit, ama bana en çok dağ neşesini verecek bir solo tırmanış…
Zaten uzunca bir süredir Süleyman Vardal’ın Çukurbağ- Martı mahallesindeki evinde kalıp Cımbar ve Kazıklı’da tırmanmıştık. Ama dağa gitmeden, sadece taşa dokunarak yaşamak olmazdı 🙂
4 eylül günü sevgili Salim Ağabey’in traktörle Emli ormanında yolun bittiği yere bırakması ile harekete geçtim. 1 saat içinde ormandan, Kocadölek- Sıyırma boğazı yolu ile Valikonağı (Sulağan Keler) kamp yerine varıp çadırımı kurdum. Kışın bol karından doğan ve şakır şakır akan su kaynağında bayram ettim! Çayı kahve izledi; ardından, gün batımını seyretmek için Lahitkaya’ya (3150 m.) klasik doğu yüzü rotasından (I-II derece) çıktım. Dağda, Sıyırma’da tamamen yalnızdım ve bu da çok hoş bir hissiyat verdi.. acelesizce çekirdek yiyerek, biraz da rotalar altındaki kar durumunu inceleyerek zirvede günü batırdım. Dağda, özellikle de doğu ve kuzey yüzler altında, her yaz sonu olmadığı kadar kar vardı! Gece inanılmaz, tabak misali bir dolunay altında, ezici bir sessizlik içinde geliverdi.
Ertesi gün, 5 eylül tarihinde sabah 7.15 de kampımı terkettim. İlk hedefim Sulağankaya batı yüzü-‘şeytan rampası rotası ‘ (AD alpin derece, III+, IV derece kaya tırmanışı) oldu. Bir saatte tabanına geldiğim rampayı 10 dakikada tırmandım. Rampanın birçok yerinde eskiden kalma, bazılarını da 1995 yılındaki ilk kış tırmanışında Ertuğrul ile çaktığımız sikkeleri gördüm, dile kolay 14 yıl olmuş.. Rampa zor olmamasına karşın, rampanın mermerimsi slab, pürüzsüz dar etaplarında, özellikle de dik yerlerde kurumuş bir çamur tabakası vardı. Artık geri dönüş yoktu, iniş başka yerden olmalıydı! Sabah güneşine C1-Sulağankaya belinde kavuştum ve kısa bir kaya traversiyle zirve sırtlarına seyirttim… Süper bir yaz -daha doğrusu sonbahar- sabahıydı; keskin görüş, kuru hava ve dağa has serinlik.. önce Sulağankaya batı sırtına kısa tırmanışlarla çıktım ve 9.15 de, ince zirve sırtından geçerek zirveye (3530 m.) ulaştım. Hava gerçekten şahaneydi, dağın bu uzak kısmında tamamen yalnız olmak da.. Bu tırmanışı daha önce değişik seferlerde beraber gerçekleştirdiğim partnerlerim Efecan, Kürşat, Nafiz ve Ertuğrul’u düşündüm biraz. Sonra zirveyi terkedip, aynı yoldan geri tırmanarak güneye, Akkapız boğazına indim. C1’in çürük kuzey duvarının tabanından, çarşaklı yamaçlardan C2 zirvesinin (3440 m.) güneydoğu sırtına ine çıka ilerledim. Aladağlar’ın en güneydoğu zirvelerinden olan C2’nin sırtında basit ama boşluklu ve çürük etaplardan (III) tırmanarak zirveye ulaştım. Aşağılarda Çadırdoğu ve Trak yaylalarının evleri ve yeşillikleri, uzaklarda Adana pus içinde gizli.. güneyin ıssız ormanlarını tepeden seyrediyorum!
Rotam beni Güzeller Dağı’nın doğusundaki adsız boğaza indirdi ve önce İstanbul Tepe’ye (3407 m.), oradan da Güzeller’e tırmanmak için zorunlu olarak önce Adsız zirve’ye (3300 m.) ve ardından da, son olarak Güzeller’e (3461 m.) tırmandım. Hava hala açık ve çok sakindi; yanımdaki 1.5 litre sıvı bitmişti ve susuz hissediyordum- rotada da bir gıdım su yoktu gerçekten. Güzeller’in tanıdık zirve defteri yerine ufak notlar, eski karalamalar vardı- eskiden kalma, yıldırımla delinmiş ve paçavraya dönmüş o bez kılıf içinde. Her bir zirvedeki anılar devamlı kafama hücum etti. Bu traversi, 1994 yılının bir mayıs gününde dostum Nafiz Balcı ile ilk defa yapmıştık, zeminde kar ve buz olan bir bahar günüydü tabii o gün.
Böylece, sadece kardiyo-performans amaçlı yaptığım bu traversi, Güzeller’in klasik batı kulvarından, kesik kayalık etaplar ve curuflu setlerden inerek, Sıyırma’da, kampımda tamamladım. Toplam sürem 6 saati bulmuştu. Valikonağı’ndaki manzaralı kampıma varıp kahveye dayandığımda, tüm güney Aladağlar devasa, kapkara bir kümülonimbüs bulutu ile kararmıştı! Süleyman’ın akşama mangal önerisinin de tetiklemesiyle, hızlı bir şekilde köye ve insanların arasına iniverdim..
İşte ufak bir kaçamağın kısa ve öz anatomisi.
A SOLO TRAVERSE İN ALADAG
İn september 2009 i made a solo traverse that involved some hard scrambling in the Aladag. After some rock climbing in Kazikli Canyon, i made it to the heart of mountains, namely the Siyirma valley. Climbing Lahitkaya (3150 m) from the classical route as an evening walk was a beginning. The night was moon-lit, beautiful and as good as daylight..
The next day, rising very early, i climbed the west face ‘devil’s ramp’ ledge of Sulagankaya (3530 m, AD, with III+, IV rock climbing). The ramp is steep but not too hard for soloing and i actually enjoyed the climb, feeling the exposed moves and the big void on the thin, upward slanting ledge.. After sitting in solitude and peace on the summit of Sulagankaya, i climbed down the steep bits and continued down southeast on the lonely Akkapiz gorge to reach the C2 (3440 m.) summit by easy climbing. Descending once again on acres of scree filled slopes, and climbing up a similar slope brought me to the to summit the Nameless Peak (3330 m.) and finally to good old Guzeller (3461 m.). Once more, as in many times before, the old, torn away and damp summit register book of Guzeller and the familiar looks of the southern forests, the brown, broken rock landscape of southern Aladag…. Almost running out of water and getting impatient, i was longing to go back down the valley to join my friends and my instinct was triggered by the offer of Sulo, to do some barbecue at night, in the village!
So the day lasted a total of 6 hours from camp to camp with 4 summits in between. Some dark CB clouds looming above made me feel unguilty about finishing my short foray to the peaks- a small jaunt between the Alps.
Bu yazı yorumlara kapalı.