17 Ekim 2018

DEDEGÖL DAĞLARI- YENİ DUVAR ROTASI ‘EFFENDİ&KONT’

(Fotoğraflar: Tunç Fındık, Alex Gavan)

Bir sefer daha, Dedegöl! Geçen yıl mermer ocağı olması ihtimalinin korkusu ile hepimizin daha da üzerine titrediği bu kayalık duvarlara sahip harika yayla, bir sefer daha bizi misafir etti. Bu sefer bazı 8000 metrelik dağlara beraber tırmandığım Romanyalı dostum Alex Gavan ile beraberdik.

Sonbahara girdiğimiz bu ekim ayı başında, Alex’in Antalya’ya tırmanışa gelmesi ile birlikte soluğu Dedegöl dağlarıının güney tarafındaki Eldere Köyü üzerinde kalan kaya cenneti Kuzukulağı yaylasında aldık. Dedegöl’ün bu kısmı, herkesin bildiği Dedegöl masifindeki en yüksek zirve olan Dipoyraz’a (ve bilinen kamp yeri olan Melikler yaylasına)  hiç yakın değil, tam güneyde ve gayet uzağında kalıyor ve 700 metrelere varan kaya duvarları nedeniyle  yıllardır gerek boltlu gerek geleneksel birçok rotanın açıldığı bir yer durumunda. Ünlü İsviçreli tırmanıcı ve rota açıcı Michel Piola da uzun süredir bu bölgenin müdavimleri arasında ve  bu seferde de burada karşılaşmak tekrar kısmet oldu. Herneyse, sonuç olarak  dağcıların  ve doğaseverlerin sesinin çıkmasıyla bu değerli  bölgenin bir taş ocağı olmaktan kurtulması çok sevindirici bir sonuç.

Antalya’dan 4-5 saat süren bir araç yolculuğu ile, Isparta-Aksu ve Eldere köyüne vararak, sonunda  kayaların tabanındaki  yeşil, sulak Kuzukulağı yaylasında 1600 metre yükseklikteki harika kamp yerine vardık ve akşam hava kararırken çadırımızı kurduk.

Hava durumunun izin verdiği kadar (en çok 4 gün) burada kalıp birkaç teknik, çok ip boylu  kaya rotası çıkalım istiyorduk. En sonunda iki  tırmanış gününe izin veren havanın azizliğine uğramadan önce ilk çıktığımız rota, bu geniş ve büyük dağ yüzünün sağ tarafında kalan daha kısa duvarların en solundaydı. Masifin bu kısmında daha önceki yıllarda 3 rota çıkmıştık, hepsi geleneksel tarzda olan bu rotalar ‘Ilyushin’, ‘Kurt Yolu’ ve ‘Vira Vira’ olarak tanımlıydı. Şimdi de, 250 metreye varan bu duvar bantının  en solunda kalan belirgin devasa mağaranın daha solundaki yüz ve çatlaklarda rota çıkmak fikri vardı aklımda; günün sonunda ‘Effendi& Kont’ adını verdiğimiz, 180m ve 4 ip boyu uzunlukta, VI derece zorlukta ve çok iyi kaya kalitesine sahip bir geleneksel rotanın ilk çıkışını yaptık. Aslında ‘kısa birşeyler çıkalım, kayaya ve birbirimizin tırmanış tarzına ısınalım’ derken bunu yapmıştık, uzun olmayan ama dört ip boyundan üçü VI derece  zorlukta bir tırmanış.. Esas zorluk Alex ve benim yol yorgunu olmamız ve sabah erken kalkmak istemeyişimizdi:-)

Alex ile daha önce beraber teknik kaya duvarında tırmanmamıştık, 8000 metrelik  dağlar ve bazı donmuş şelaleler haricinde aslında birbirimizi teknik zeminde iyi tanımıyorduk. Güçlü ve cesur bir adam olduğunu biliyordum Alex’in, bu ufak tefek adamın Shishapangma dağında 8000m altında kendi yaptığı bir kar mağarasında nasıl acil bivak yaptığını ve ertesi gün  zarar görmeden aramıza döndüğünü görmüştüm. Sonuç olarak bu tırmanışta birbirimizi kayada tanıyacaktık.

Sonunda 7 ekim sabahında  tembelce bir kalkış, uzun uzun malzeme seçmek ve bol kahve içmek ardından bir çanta ve çift ipimizi  sırtlanarak yola düştük, şahane sabahta rota tabanına 40-50 dakika kadar devasa anıt-ağaçlar  arasındaki otlaklardan yükseldik. Bu devasa ağaçlar üzerinde göklere uzanan muhteşem kaya duvarları,  tertemiz ekim sabahında daha da etkileyiciydiler. Bu düşüncelerle rota tabanına vardık, seçenekler çok, ancak birini seçip girmemiz gerek.. ve elimizi çabuk tutmalıyız çünkü zaman azalıyor, gün kısa. Ve kayalara bakarak kısa bir fikir teattisi ardından, karar! Müstakbel rotamız bir slab ile girip, baca-çatlak tarzında yükselerek tepedeki  sırtlara ulaşıyordu.

Çoklukla yaptığım gibi, ilk ip boyu benimdi, bence ilk etaba girmek çok sihirli ve güzel bir ruh halidir.  Harika, su oluklu bir slabı günün ve kayanın güzelliğine övgüler düzerek  tırmanıp, belirgin baca çatlağın altındaki oluk-kulvarda, bir kumsaatinden istasyon kurdum (1.ip: IV- 60m). Alex ikinci etaba girdi; dikey bir bacamsı çatlak vardı ancak içi çok otluydu. Adamımız kendi işini zorlaştırarak soldaki daha zor, dikeylik sergileyen  bir yüzeyden başladı ve çatlağa çok da dahil olmadan sollu yüzeyde dik ve zorlu, ancak temiz kayada tırmanış ile, taa tepedeki iri bir katran ağacında askı istasyonu kurdu (2.ip: VI 60m). Bu etap kolay değildi ve son kısmı oldukça zor, tutuşu çok sınırlı kötü bir çatlaktı. Askı istasyonunda karşılıklı asılı duruyoruz, ipler, malzemeler, perlonlar!  Biraz su içtik ve ardından karşılıklı komplimanlarla ben  askı istasyonunu terkederek üçüncü etaba girdim. Bu arada söylemem gerekli ki, Alex ile geleneksel tırmanıştaki tarzlarımız çok farklı idi, ilk belirgin fark benim malzemeyi (mesela friend tıkaçlarını) üçlü- dörtlü setler halinde, boylarına göre ayırarak toplu halde taşımam ve onun herbir friend’i ayrı bir karabinde taşımasıydı. Tabi, nasıl kolay gelirse ve neye alıştıysanız! Bu nüanslara adapte olup, arada detayları  ve sonuçları hararetle tartışarak ilerliyorduk. O mu iyi, bu mu iyi? Sonuç; hepsi iyi ve denenmesi gerekli.

Evet, böylece boşluklu bir duvar etabı olan üçüncü ipte yükselmeye başladım. Koruması zor, çatlağı sınırlı dikey bir yüzeyde tutamak-basamak aranarak  çift iple tırmandım ve zor etapta terleyerek dev bir ağacın ardında uzanan  kolay bir kulvara kendimi attım; kulvarın vardığı keskin dar çentikte  babada istasyon kurarak bu kısa ip boyunu bitirdim (3.ip: VI 35m). Sıra Alex’teydi; ben öğleden sonranın soğuk gölge rüzgarında üşüyerek ceketimin içine daha da büzülürken, o ne yapacağına bakıyordu. Seçeneklerimiz arasında arkada, altta kalan ufak otlu çanağa iple inerek dev bir off-width (ve emniyetsiz)  bacayı  çıkmak, daha yakındaki negatif bir çatlak (yine pek emniyet imkanı yok)… veya tam üzerimizde kuzey yüze dönen baca-çatlak (en olası bu, ancak tamamı gözükmüyor, sürprizli olması muhtemel!) vardı. Alex uzatmadan bu sonuncuya girdi; tıpkı bir çatının kiremitleri gibi üstüste dizili şekilde, çürük, zor ve garip bir girişte yükselen  traversle bacaya girerek gözden yitti. Kuzey taraf daha serin, çürük ve  nemliydi, biraz da yosunlu. İp arada hareket edip,  uzun uzun duruyordu.. Bu son etap bitip artçı olarak gelirken gördüm ki, negatiflerden geçiş içeren zor bir baca-çatlak çıkmış ve sonunda da rotanın bittiği sırtta bir ağaçta istasyon kurmuştu (4.ip: VI 45m).  Böylece, bir Valehya ‘Kont’u (drakula!) ve bir Osmanlı ‘Efendi‘si, Dedegöl’ün akşam ışığıyla yıkanan kireçtaşı yığınlarını  yaylanın düzlüğünden seyrederek  günü bitirmeye yaklaşmıştık.

Gerisi, duvarların üzerinde uzanan yayladan  yürüyerek kampa dönüştü. Şimdi sırada ertesi günün rotası vardı, ancak öncelikle iyi bir yemek ve uyku!

 

Dedegol is a mountain range near Isparta’s  Aksu town, with almost 3000m peaks. The Kuzukulagı pasture of the village of Eldere is the nicest place that one can climb on rock: green pastures and ancient, huge evergreen  trees below a looming huge rock wall.. Looking forward to go there anytime!

This  warm week at the beginning of october, with my partner Alex Gavan from Romania, we climbed a 4 pitch, 180m long trad route, VI grade difficulty in a virgin rock wall, that we named the ‘Effendi&Count’ (7th october 2018). The route is on excellent limestone of Dedegol, on a completely unexplored corner of the range with 200m walls. Climbing is generally on exposed steep walls and chiney-crack type features. We hugely enjoyed the atmosphere and quality of the climb on this warm-up day to each other and Dedegol. Thank you, Alex!

 

Bu yazı yorumlara kapalı.