LHOTSE (8516 m.) Nepal- Himalaya 2006
LHOTSE- GEÇ GELEN ZİRVE
Hayatın son derece hızlı ve akışkan olduğu bir zamandı 2005’in sonbaharı. Tibet’teki Cho Oyu dağına tırmanıştan yeni dönmüştüm ve sonraki hedefimin neresi olduğunu şüphe içinde düşünürken ’Fenerbahçe Dünya Zirvelerinde’ projesi, tırmanışla dolu yaşamıma yeni bir bomba gibi düşmüştü.. Esas olarak sonraki seneye, 2007 baharına yine Everest Dağına, bu kez Tibet’teki kuzey sırtından tırmanma projesiydi bu ve dünyadaki tüm, toplamı 14’ü bulan 8000 metre üzerindeki dağlara tırmanma hayalimin devamının bir yıl daha gecikmesi anlamına geliyordu aslında! Ama diğer yandan da, 14 çarpı 8000 projeme birkaç adım daha ekleyebilecektim- Fenerbahçe projesinden elde kalan ne varsa Lhotse ve birkaç başka 8000 metrelik dağa verecektim..
Sonuçta, 2006 baharında Lhotse dağına tırmanacağım kararlı adımlarla belli oldu. İlk defa, 8000 metrelik bir dağa tırmanacağımı aylar onceden biliyordum! Gayet hazırlıklıydım; Lhotse tırmanışından önce Güney Amerika’da, Arjantin’deki 6969 metrelik Aconcagua zirvesine arkadaşım Mustafa Kalaycı (Tafa) ile tırmandık. Sonunda zaman harala gürele içinde geliverdi: bir kez daha Gulf Air’in uçağındaydım ve yine dost yüzlü Nepal’e gidiyordum. Deja-vu, aynı şeyleri çok yaşıyorum bu aralar.. bildik yerler, tanıdık insanlar, aşina hareketler ama farklı bir zirve! Benim için bu gezideki diğer güzel detay da, bana Everest / Lhotse ana kampına kadar eşlik edecek iki sevgili arkadaşımın olmasıydı: İstanbul’dan Dr. Ayşen Erdil ve Ankaradan ‘Düş Hekimi’ Dr. Yalçın Ergir. Kendi gözleriyle Himalayaları görmek, bu muazzam dağlar arasında yürümek isteyen arkadaşlarımın isteklerini kıramazdım..
Lhotse, 8516 metrelik yüksekliği ile yeryüzünün en yüksek 4. zirvesi ve Everest dağının hemen güneyinde yükseliyor; zaten adı da ‘güneydeki dağ’ anlamına geliyor. Bu kapkara, kayalık, dik ve aslında gayet çirkin dağa ilk tırmanış 1956 yılında bir İsviçre ekspedisyonu tarafından yapılmış; bizim bu seferde tırmanacağımız batı yüzü kulvarı ‘Reiss buz kulvarı’ dağın en klasik rotası olarak envantere geçmiş ve neredeyse son kampa kadar Everest’in Nepal rotası ile ortak bir güzergaha sahip. Rota, genel olarak buz ve kar tırmanışından oluşuyor ve en riskli etap, aynı Everest tırmanışındaki gibi, Khumbu İcefall. Bu arada, çok önemli bir nokta da, arkadaşım Nasuh Mahruki’nin Lhotse’nin ilk Türk tırmanışını 18 mayıs 1998 tarihinde yapmış olmasıdır.
Bu seferki ekspedisyonumuz oldukça küçük ve son derece iptidaiydi; ana kampımızda pil şarj edebileceğimiz bir jeneratör bile yoktu. Lhotse tırmanışı için Amerikalı Steve Hodges, ben ve iki Sherpa arkadaşımız vardık sadece, kampı Everest’e çıkacak 6 diğer tırmanıcı ile paylaşacaktık. Rehbersiz, herşeyin bize ait olduğu bir tırmanış organizasyonuydu bu. Everest ekibinden Fransız Fabrice İmperato ile, en başta olmasa da, sonradan çok çok iyi anlaşacaktık.
Bu bahar Lhotse dağına tırmanacak 15 kişilik büyük bir Şili ekspedisyonu ve bizim gibi birkaç küçük ekip daha vardı- toplamda 25 kişi bile değil ve Everest için aynı ana kampa gelen yüzlerce kişi ile karşılaştırınca komik kaçıyor!
Nepalde olduğum zaman dilimi içindeki güzel bir olay da, ORDOS’lu 10 arkadaşımızın Tibet tarafından Everest zirvesine çıkmaları oldu. Buradan yine tebrik ediyorum hepsini ayrı ayrı, dağın öbür tarafından bizden birilerinin olduğunu bilmek değişik bir duygu oldu doğrusu.
Sonuçta yine Katmandu! İnsanın hep kaçarcasına ayrıldığı ama mıknatıs gibi geri çekildiği şehir.. Ortalık oldukça karışık; yıllar içinde onbinlerce kişinin hayatını kaybettiği, kral ve Maocular arasındaki iç savaş daha da ateşli bu sene; belli ki birşeyler olacak.. keza, krallık olarak son kez geldiğimiz Nepal, bu baharın sonunda artık bir cumhuriyete dönmüş olacaktı!
Mangamla beraber geziyor dolaşıyoruz, aynı zamanda da tırmanış hazırlıklarını hallediyoruz; gereken malzemeler, sonsuz listeler, formalite ve izinler, daimi olarak gözden kaçan eksikler, tamamlanacak ilaç setleri.. Hem Everest hem de Lhotse ekspedisyonlarının resmi lideri olan Hollandalı arkadaşım Arnold Coster’e herşeyde mümkün olduğunca yardım etmeye çalıştım. Aslında küçük bir camia olan yüksek irtifa tırmanış camiasının tanıdık isimlerini ve zamanında beraber tırmandığınız arkadaşları Katmandu’nun eciş bücüş sokaklarında görmek çok olası: Kolombiyalı arkadaşım Fernando Gonzalez, Everest’e beraber tırmandığım Sherpa dostum Lakpa Temba Sherpa, Singapurlu maceracı Swee Chiow ve tabii ki Katmanduda yaşayan sevgili Elif Köksal.. Bu berbat şehirde günler hızla geçiyor. Katmandu’nun Tibet mahallesindeki evinde ziyaret ettiğimiz bir budist başrahibi (Lama Rimpoche) bana tırmanışımın zor ve uzun süreceğini ama başarılı olup sağ salim döneceğimi söylüyor.. ‘gitme, öleceksin’ deseydi ne yapardım acaba?!
Neyse, 5 nisan günü Nepal Kraliyet Hava kuvvetlerine ait yeşil renk boyalı bir kargo uçağına tıklım tıkış sığışarak, yükler kucakta, 45 dakikalık ‘tahtaravalli’ tadında bir uçuşla Lukla’ya indik. 6 Everest, 2 Lhotse tırmanıcısı, 2 yürüyüşçü ve 6 sherpa! Tipik bir Everest ana kampı yürüyüşü bu: yeşil, tropik ormanlar arasından geçerek, Dudh Kosi nehri boyunca taban teperek, geceleri Sherpa kasabalarındaki basit pansiyonlar ve kendi çadırlarımızda kalarak, harikulade manzarayı seyrederek gidiyoruz. Günlüğümden yürüyüşe ait kısa bir alıntı:
Gece ceset kadar derin uyumuşum. Sabah, normal olarak çok erken kalkan Ayşen’in sesine uyandım ve ama tulumumda tembellik ederek biraz daha uyukladım. Beni kendime getiren sert bir kahveden sonra, her sabahki gibi, hurcumu toparladım. Bugün Khumbu boğazına geldiğimizden beri en açık gün.. haşmetli zirveler apaçık gözüküyorlar ve Everest ve Lhotse’nin zirvelerinden büyük birer bir yoğunlaşma bulutu göklere, 9000 metrelere savruluyor.. Lhotse’nin devasa güney duvarından sık aralıklarla çığlar düşüyor. Kaldığımız ‘Sonam Friendship Lodge’ pansiyonun bahçesinde, güneşin kemiklerimizi ısıtması ile aylaklık ediyoruz. Pangboche burası, 4000 metre yükseklikte ufak bir Sherpa köyü, ama bölgenin en önemli budist başrahibi olan Lama Geshi burada yaşıyor ve öğlen gibi bize bir tören yapıp tanrılarından izin alıyor; sağ salim tırmanalım ve dönelim diye. Bugün öğleden sonra sis içinde, bulutlar arasında ilerleyerek 4250 metredeki Pheriche yerleşimine ulaştık ve çadırlarımızı kurduk. Yalçın ve Ayşen iyiler, ikisi de oldukça sağlıklı ama yavaş yavaş yorulmaya başladılar galiba. Bu da gayet doğal, hayatta bu yüksekliğe ilk çıkışları ve dağlarda bu kadar uzun yürümemişler hiç. Yalçın’ın adını Gyaltzen Sherpa olarak değiştirdim…Gece! Dışarıda sisle beraber ayaz var, hava adeta bir Anadolu köyü gibi yanık tezek kokuyor; karanlığı yemek yediğimiz pansiyonun sobalı odasında, soluk bir lambanın ışığında karşıladık. Evden çıkalı yarım aydan çok olmuş bile.
12 nisan günü yürüyüşümüz 5350 metredeki ana kampta sonlandı ve ertesi gün de dostlarımı geriye yolcu ettim- artık, bir kez daha (ve biliyorum ki son kez olmayacak!) yalnızım.
Hava genel olarak soğuk ve son derece sert, tüm tırmanış boyunca da böyle gidecek. Yine Everest ana kampında olmak bende karışık hisler uyandırıyor; geçmişte burada ve civarda aylarımı geçirdim- aynı rotada hem de, yine neden buradayım? Ama diğer yandan Lhotse’ye tırmanış fikri beni çok etkiliyor! Ana kamptaki ilk günler yüksekliğe uyum sağlayarak geçiyor.Yiyip içiyoruz; basit ama lezzetli yemekler çıkarabilen ufak bir mutfağımız var. İlk günler Arnold ile beraber buzulda ip hatları kurup tüm ekibin buz tırmanış ve sabit hat becerilerini tazeliyoruz. Pumori’nin 5700 metredeki ileri ana kampına ve arkamızdaki kayalık zirvenin 5600 metrelik omzuna tırmanarak aklimatizasyonumuzu geliştirdikten sonra rota üzerinde ilk seferi 20 nisan günü yaptım. Aynı gün, Khumbu İcefall’ı tırmanarak 6100 metredeki 1. kampa çıkıp indim ve 18 kilo kadar yük bıraktım. İcefall bu sene daha kolayca aşılıyor ama rota çok daha uzun ve her zamanki kadar korkunç. Yine günlüğümden:
İcefall’ın üst kısmı oldukça tatsızdı. 20 metre yüksekliğinde, eğri büğrü şekilli bazı buz kuleleri her an devrilmeye hazır şekilde bekliyorlardı.. bu ‘azrailin orağı’nın altından derin karda bata çıka, yavaş yavaş geçmek tam bir karın ağrısıydı. Bu anda İcefall’ın içinde, bizim göremediğimiz ama yakın yerlerde devamlı birşeyler çöküyor, yer titriyor, içimize endişe ve huzursuzluk doluyordu! Altından geçtiğimiz buz kulelerinin kimsenin bilmediği, bilemeyeceği bir anda patlayarak çökebileceğinin feci gerçekliği kalbe hançer gibi saplanıyordu. Yüzlerce ton mavi buzun gümleyerek seni gömmesi…korku? Khumbu İcefall’ın dik kısmı bitip 1. kamp yerine giden nisbeten düz buzul arazisine çıkınca biraz olsun rahatladım. Tabii, attığın her adımın derin bir buzul çatlağının ıssız, karanlık derinliklerinde sona erebileceğini bilmek de hoş değil.. güvensizlik?Uzun ve haşlayıcı bir gün oldu. Feci bir ayazda çadırıma dalıp tulumuma girdim ve yaktığım mumun sarı ışığında çadırın tavanını seyrederek düşündüm: günü, olayları, herşeyi ve biraz da geleceği.. varsa, tabii!
Bu günlerde hava pek iyi değildi; hemen her gün kar yağıyordu ve güneşli gün sayısı az, hava son derece değişkendi. 21 nisan gününün tatsız haberi; Khumbu icefall’da büyük bir buz çığı olmuş ve üç Sherpa hayatını kaybetmiş.Yazık..
23 nisan günü, günlüğümde çocuk bayramını kutlamışım! Aynı gün, 18 kiloluk yükümle 1. kampa tırmandım ve geceyi Arnold ile beraber kurduğumuz çadırda geçirdik. Bu kamp çığ tehlikesi nedeniyle kötü üne sahip; gece ikimiz de her çığ sesine atlayarak kalktık! Ertesi gün ana kampa indik ve birkaç dinlenme gününü takiben yukarı tekrar çıkmayı planlarken, kötü hava nedeniyle bunu daha geriye attık. Nemden midir nedir, o günlerde ana kampta -30 derecelik tulum içinde bile soğuğu hissettim! 29 nisan günü doğrudan 6400 metredeki 2. kampa gittim ve bu iptidai, son derece soğuk yerde birkaç gün kaldım. Bu kampta heryer buz, herşey buzun üzerinde, heryerde buzul çatlakları var.. 2 mayıs günü ortalama 55-60 derece eğimli bir buz duvarı olan Lhotse yüzünü tırmanarak, Fabrice ve üç Sherpa arkadaşımız ile 7300 metredeki 3. kampımızı kurduk ve geceyi orada geçirdik. Günlük ne demiş bakalım:
Sonunda 3. kampa, 7000 metre üzerine gidiş! Sherpalarımız Dawa, Pasang ve Phurwa bizden bir saat kadar önce yola çıktılar; biz de biraz oyalanıp, biraz daha sıvı aldıktan sonra yollara düştük. Fabrice küçük, hafif çantası ile önden hareket etti (onun kişisel Sherpası var- adam hiç yük taşımıyor!), ben 18 kilo ağırlıktaki çantamla ortadayım, Steve ise en yavaş adam olarak bizim ardımızda. Hava açık ve güzel; dağlar parlıyor ama benim pilim bu sabah biraz bitik nedense, oysa iyi uyumuştum. Sebep, Lhotse yüzü tabanına kadar olan düz ve sıkıcı buzul arazisi. Yavaş gitmeme rağmen, 1 saatte Fabrice’i yakaladım ve yüzün tabanında sopaları kara saplayıp bıraktık- kazmaları kınından sıyırdık! İşte buz duvarı- işte tırmanış! Giriş etabı pul pul, 75 derece eğimli kara –mavi bir buz..Lhotse’nin bu buzul duvarı bir dik, bir yatık, binlerce metre devam ediyor. Buzun içinden eski ipler, eski vidalar vb. emniyet malzemeleri uç göstermiş.. Rota bugün görece boş; buz kazmam ve kramponlarımla tırmanarak, ip emniyet gerecim ‘jumar’ı sabit hat iplerinde ilerleterek gidiyorum. Eğim dikeldi ya, çok daha hızlı ve verimli gidebiliyorum! Arasıra çok şık, boşluklu buz duvarlarını tırmanıyorum; kazma krampon 7000 metreye ilerliyorum. Yolda aşağı inen Şili ve Polonya ekiplerinin üyeleriyle sohbet ettim- yukarı son derece yavaş giden Japon ve Kore ekiplerini solluyorum! Bir Japon çok fena öksürüyordu ve ona bir pastil verdim yanından geçerken, nasıl sevindi adamcağız! Japon zannettiğim bazı adamları yakaladım ki, meğerse bunlar bizim Sherpa’larmış. Birlikte, ciddi çaba harcayarak eğimli bir yamaçtaki buzda platform kazıp çadır kurduk 7350 metrelerde. Steve ancak gece olurken kampa varabildi, yorgunluktan bitmiş. Geceyi bol kar eritip sıvı alarak karşıladık; çadırın zemini son derece bozuk olduğu için uyku kötü oldu- bunun bir sebebi de yükseklik tabii. Fabrice ile ben bol yiyoruz, çorba, hazır yiyecek, çikolata. Steve yemiyor, yarı tulumunda, uyukluyor. Gece boyu sert bir rüzgar çadırı dövdü de dövdü. Sıkı bir tip var dışarıda, havalandırma fermuarlarını kar dolmasın diye açamadığımız için, herşeyin üzeri ince bir buz tabakası ile dondu. Sabah beşte tulumdan çıkıp ocağı ateşledim ve kar eritmeye başladım- iyi uyuyamasam da sağlığım ve neşem iyi.
Böylece yükseğe uyum tırmanışımızı bitirmiş olarak, önce 2. kampa sonra da ana kampa inmek üzere yola çıktım. Ancak Steve o gün Lhotse yüzünde –kendisi de neden olduğunu anlamamış- ellerini fena şekilde dondurup ekspedisyonu noktaladı kendisi için. Artık tek başımaydım! Sonraki günlerde Steve’i Katmandu’ya postaladık ve zirve girişimine başlamak için, ana kampta uzunca bir süre düzgün hava bekledik. Hesapta 10 mayıs gibi zirveye gidecekken ardarda kısa fırtınalar ve sert, kısa yağışlar nedeniyle zaman giderek uzadı. Sabırsızlık içindeydim ve hareket gününü iple çekiyordum; ana kampta zamanı okuyarak, gezerek, muhabbetle, dinlenerek filan geçiriyordum. 10 mayıs günü (Everest 1996 faciasının yıldönümünde) bir Çek dağcının Lhotse’de düşüp öldüğü haberi geldi..
11 mayıs sabahı, zirve tırmanışı amaçlı olarak yola çıktım ve 2. kampa ulaştım. Bizim Sherpa’lar zaten önceki günden beri ordaydılar, beni görünce sevindiler. Zirvenin artık yakın olduğunu hissedebiliyorum..12 mayısı 2. kampta dinlenerek geçirdik ama dinlenmenin kalitesi oldukça kötü- hava soğuk, yiyecekler yetersiz ve çadırların zemini de son derece bozuk.. fakat en azından iyi uyku çekebiliyorum!
13 mayıs günü gri, hafif kar atan havada 3. kampa tırmandım ve çadırımıza yerleşip Arnold ile eşi Maya Sherpa’yı beklemeye koyuldum- ama bu arada dışarıda fena bir tipi başladı ve komşu kamptan başka bir Sherpa’nın telsizinden, bizimkilerin tırmanıştan bugünlük vazgeçtiklerini öğrendim. Böylece binbir zahmet, tipi içinde toparlanıp geriye, 2. kampa indim tekrar. Arnold bana ne dese beğenirsiniz: ‘senin için basit bir egzersiz oldu!’Evet, evet…
14 mayıs günü 2. kampta dinlenerek geçti- bugün öğrendik ki, Everest’e Tibet tarafından 60 kişi tırmanmış! Bizim tarafta daha ancak 8000 kampına gidilebildi Everest’te… Dün gece hava -20 dereceydi.
15 mayıs sabahı Lhotse yüzünü tırmanarak 3. kampa çıktım bir sefer daha. Hava açık, batıda tüm Himalayalar harika gözüküyor. Arkamdan Arnold, Maya Sherpa, Phuri ve Phurwa Sherpa’lar da geldiler ama Lhotse yüzünün girişinde ufak bir kaza olmuş: düşen bir çığ bizim Sherpalara da kenardan değmiş ve Phuri’nin kafası yarılmış! 3. kampta basit bir pansumanla adamımızı tamir ettik, neyse ki ciddi bir hasar yok. 7300 metrede, çadırda Arnold ben ve Maya kalıyoruz, diğer çadırda da iki Sherpa arkadaşımız. Olaysızca ve iyi uyuyoruz. Ertesi sabah, 16 mayısta, 7850 metredeki 4. ve en yüksek kampımıza hareket ediyoruz; hava soğuk ve bugün (ve tırmanışın geri kalanında) kaztüyü tek parça elbisemle tırmanacağım. 4 kişi (3 Sherpa ve ben) tek çadırda kalacağız ve üç uyku tulumu taşıyoruz. 7500 metreden sonra oksijen sistemini takıyorum. Lhotse yüzünün ortalarını aşıp, genişçe bir kar kulvarını traversleyerek Everest tırmanışından tanıdık gelen ‘sarı bant’ adlı çürük kireçtaşı bandını tırmandım. Yine tek başımayım- bizimkiler görünürde değiller. Sonunda 3-4 ip boyu bata çıka tırmanarak, 7850 metrelerdeki yalnız bir kamp yerine vardım ve bizim kullanacağımızı bildiğim, Korelilere ait bir çadıra girdim. Bir saat kadar sonra Phurwa da kampa geldi ve en son da Maya ile Phuri. Günlükten:
Neşemiz yerinde, ama dışarda sert bir hava var- tipi ve rüzgar. Kampın yeri çok dik, tam manasıyla bir kartal yuvası; çadırın yanı taa batı buzul çanağına kadar düşen binlerce metrelik bir buz duvarı! Gece olurken biraz çorba ve bol sıvı alıyoruz; hepimiz oksijen maskelerini takmış durumdayız ve üç uyku tulumunu da üzerimize serdik. Güzel bir ılıklık.. Gün batımı kızıl-mor- mavi trajik renklerle geldi ve hava bir anda buz kesti. Çadırın içinde kafada lambalarla oturuyoruz ve durum bana batmış bir denizaltının içindeki acil durum ışıklarını anımsatıyor. Bizimkiler kendi aralarında Nepalce laga luga konuşuyorlar, ben de uzaylı gibi, sakince oturuyorum bir köşede. Kafamda oksijen miktarlarını, süreleri, hızı, yüksekliği hesaplıyorum da hesaplıyorum. Önümüzde zorlu bir gün var ve çok yakınımızda. Açım- sabahtan beri yediğim yarım twix çikolata, biraz power jel enerji sıvısı, iki bardak domates çorbası.. tam bir ziyafet desem! Açı açına, karanlık ve garip bir uykuya dalıyorum.17 mayıs günü, dünya aydınlanmadan önce saat birde uyandım ve çadır ahalisini kaldırdım. İşte hayalini uzun süredir kurup peşinden koştuğum gün; zirve günü! Phuri ocak başına geçiyor ve kar eritiyor. Hava açık ve sakin, yarımay güney göklerinden ortama soluk, hayaletvari bir ışık veriyor. Ürkütücü bir gece. Yıldızlar donukça parlıyorlar. Hazırlanıyoruz, herşey heryerde. Önce Phurwa yola çıkıyor, sonra ben çadırı terkediyorum. Hava düşündüğüm kadar sakin değil, pis bir yel karı savuruyor. Ardımda derin, karanlık, dipsiz bir boşluk var. Dönüp bakmıyorum bile; insan bu kadar büyük bir boşluğun kıyısında nasıl durabilir? Çantama toplamı 8 kilo olan, maske ve regülatörle 9 kiloyu bulan iki adet oksijen tübü koydum. .yanımda bir litre sıcak sıvı, ilkyardım, yedek eldiven ve bir çikolata da var. Çanta, -25 dereceyi bulan ve rüzgarla bir anda iki katına düşen soğukta çıtır çıtır olmuş! Tüpler buzzzz gibi, çantaya yerleştirirken ince iç eldivenlerden soğukları elime geliyor.. Ve tırmanış başladı. Yürümeye, arasıra dik etapları tırmanmaya başlıyorum; çadır derhal bir buz sırtının gerisinde gözden yitiyor.. Ortam zifiri karanlık neredeyse, yavaş ilerliyoruz, bu da işime geliyor. Saat beşte loş bir ışık ile çevre dağların şekilleri hayal meyal görülüyor artık. Everest tam karşımızda, beyaz bir piramit. Kenarındaki diğer dağlardan ne kadar da yüksek, ne kadar mağrur! Cho Oyu ve Shishapangma batı ufukta gözüküyorlar, her yer bir dağlar denizi.Sert bir rüzgarda Lhotse’nin Reiss kulvarına girmek için kara renk kayalıkların arasına giriyoruz. Kar genelde diz boyu derinlikte, ilerlemek yavaş oluyor. Gölgedeyiz, hava hala çok soğuk ve sert bir rüzgarda ayaklarım çok üşüyorlar. Phurwa ile beraber ilerliyoruz, Maya ve Phuri 150 metre kadar gerideler. 8200 metrelerde kulvara ancak girebiliyoruz, kar çığ tehlikesi çağrıştıracak kadar batak. Taşıdığımız ipleri sabit hat olarak koyuyoruz gereken yerlere. Günün ilerlemesiyle, saat 10 gibi güneş bizi buluyor. El ayak ısınıyor birden ama kar daha da bataklaşıyor ve kulvarın 3 metreye kadar daraldığı, dikeldiği yerde bel hizasına kadar derinleşiyor! Buraya kadar geldik, gerisi nerede?Phuri ve Phurwa nöbetleşe karda iz açıyorlardı ama artık bittiler, karda uzanmış yatıyorlar garip, boş surat ifadeleriyle.. İlerleyişimiz metrelerle ölçülebilir artık. 50 derece eğimli bir kar bataklığındayız. Maya biraz daha geride, kafa öne düşük, bitkin şekilde karda oturuyor. Son oksije tübümü takıyorum, biliyorum ki 8-9 saat yetecek kadar var içinde. Hava sislendi, görüş birden azalıverdi. 8300 metrede durmuş kafadan hesaplar yapıyorum yine. Ne yapmalı?Karar anı: öne geçip karları yarmaya başladım. Bel derinliğndeki karı deli kuvvetiyle yarıp kısa sürede kulvarı bitirdim (buna ben de şaştım!) ve 100 metre yukarıda çok daha sert bir kar alanına, sonra da kulvarın üst kısmının buzuna ulaştım! Olacak bu iş! Bizimkiler aşağıda kaldılar, sadece çok gerilerde Phurwa’yı görüyorum. Artık kulvarın solunda zirve kulesini görebiliyorum. Son 100 metre, altimetreye göre 8450 metredeyim. Yorgunluk filan yok-oksijenin harika etkileri. Hava sisli ama stabil, sisin içinden güneşin altın topunu görebiliyorum. Kulvarın sonunu üzeri ince kar kaplı, güvensiz bir buzdan tırmandım ve nihayet kayalıklara ulaştım. Dikkatli olmam gerek çünkü bu dik zeminde ip yok, güvenlik yok, kayan gidiverir.. Yine yalnızım. Zirve giderek yaklaşıyor, paçavra olmuş ipler görüyorum buzun içinden çıkmış. 8500 metrede zirvenin sağındaki beline ulaştım, devasa kornişler arkaya uzanmış .. arkası, Lhotse’nin 3 km. yükseklikteki ünlü güney duvarı! Görüş uzaklığı arasıra azalıp artan yarım kilometre kadar.. Zirve kayalıklarında en son çıkan Şili ekibinin bıraktığı ipince siyah kırçıllı bir ip var, onu izleyerek adım adım çıkıyorum. Saat 14.30 gibi Lhotse’nin 8516 metrelik zirvesi benim , yalnızca benim oluyor. Ürkünç ama muazzam bir an. İşte dünyanın en yüksek 4. zirvesndeyim- vay be! Gerçekten burada mıyım ben? Manzara pek yok, sadece Lhotse’nin diğer kayalık kuleleri ve kornişleri güneyimde hayal meyaller.. Karlı zirve kılçığının altına oturdum, az önce kayaya takıp yırttığım kaztüyü elbisemin paçasından tüyler uçuşuyordu! Yalnızlık.. uzun durmayı anlamlı bulmayarak inişe geçtim. Bazen geri geri tırmanarak, dikkatle kulvarı indim. Phurwa ile 8350 metrede, onu bıraktığım yerde buluştuğumuzda bana sarıldı- ‘İnelim sahib!’
Evet herşey bitmiş, iniş başlamıştı- o gün 6450 metredeki 2. kampa kadar, 2000 metre yüksekliği indim. O gün toplamda 15 saat tırmanmıştım.. Gerisi tipik bir dönüş hikayesi. Körkütük sarhoş olana kadar içen neşeli Sherpa’lar, artık Krallık olmayan bir Nepal, arkadaşlarla yapılan kutlamalar, sis ve bulut içinde yüzen ormanlar, heryerde açmış her renk ormangülleri, Lukla’nın berbat havaalanında uçak uçacak mı diye endişe etmek ve uçak uçunca da düşer mi diye korkmak! Bu günlük de buraya kadarmış, darısı diğerlerine umarım…
Tunç Fındık, Ankara, ekim 2006
Bu yazı yorumlara kapalı.