MONT BLANC MASSİF, Fransa Alpleri 2001
2001 yılının Ağustos ayında tırmanış arkadaşım Doğan Palut ile birlikte Fransız Alplerinde yeralan Mont-Blanc silsilesinde bir dizi tırmanışlar gerçekleştirdik… gerisini aşağıdaki tırmanış günlüğümden okuyun!
6 Ağustos
Önceki gece Paris’ten bindiğimiz kuşetli trende bütün gece uyuduk ve, sabahleyin de bir tren değiştirerek Chamonix’e inebildik.. Gri gökler hakim,dağlar siyah beyaz resimler gibi gözüküyorlar. Doğan ile yükleri sırtlanıp, sadece bir gece için bir otele yerleştik, hemen çıkıp dağ yiyeceklerini aldık ve eksik malzemeler olan kask, iki adet 8 mm.’lik dağ ipi vb. gibi detayları edindik.. 1030 metre yükseklikteki Chamonix, Türkiye’de geldiğimiz cehennem sıcaklarından sonra çok serin geldi, kalın giyinmek zorunda kaldık! Akşam üzeri toplanmakla geçti, yarınki amacımız dişli tren ile Montenvers’e çıkıp Mer de Glace buzulu üzerinden Talefre buzuluna varıp kamp atmak. Belki de o civardaki Aiguille Verte’e tırmanırız..
7 Ağustos
Sabah çok de erken uyanmadık- Doğan da, ben de uyumayı pek bir seviyoruz. Neyse, kısaca toplanarak, ayakta plastik ayakkabılar, sırtta çanta, Montenvers dişli tren istasyonuna yürüdük – kalabalık bir yer.. herkes yukarı gitmek üzere yığılmış, dağcılar, yürüyüşçüler, turistler. Pek de izdiham olmadan trene binebildik ve yemyeşil ormanlar arasından geçerek 2000 metrelerdeki Montenvers istasyonunda geldik. Sabahki sis ve bulut yerini açık ve sıcak bir havaya bırakmıştı ve de, manzara en sakin dağcıya bile heyecan verecek kadar güzeldi – Uzaklarda devasa, bembeyaz Grandes Jorasses dağı -muazzam kuzey duvarlarında Alp tarihinin zafer ve trajedileri oynanan zirve – gözüküyor, hemen karşımızda ise binlerce metrelik kızıl-gri granit duvarlarıyla Dru’lar göğü deşiyor.. Baktığınız her yer, özellikle Doğan ve ben gibi dağcılık tarihine meraklı iseniz, size özel bir anlam ifade ediyor.. Bonatti, Terray, Rebuffat, Lachenal, Desmaison ve nice müthiş tırmanıcıların Alp tarihini yazdığı bir müzedeyiz sanki.
İstasyondan biraz ileride, buzula inen yol kesiliyor ve Via Ferrata adı verilen demir merdiven-kablo yoluyla aşağı iniliyor. İnsan kalabalığı şaşırtıcı boyutta- eğitim için gelenler, dağa gidenler.. Fransızca’da ”Buzul Denizi” demek olan Mer de Glace buzuluna indik ve bir saat kadar buzul boyunca ilerledik. Buzulun üzerinde gizli çatlak yok, ipe girmeye de gerek kalmadı. Sonunda, Mer de Glace ile Leschaux buzullarının ayrıldığı yerde buzultaş yamaçları arasından geçerek, Talefre buzuluna çıkan duvarların altına varabildik. Talefre buzulu aslında bir askı buzulu ve orada yeralan Couvercle dağevine giden Via Ferrata’lar var. Biz de, bu paslı metal merdivenleri tırmanarak Talefre buzuluna yükseldik..Tabii, bu metal kirliliği sinir bozucu, dağın güzelliğine yapılmış aşağılıkça bir saldırı. Bunlar ve en güzel, en hırçın zirvelere oturtulmuş teleferikler sayesindedir ki, herkese dağların kalbine ulaşma şansı verilmiş, bir dönem sadece rehberlerin ve tırmanıcıların tekelinde olan bu yer turistlerin gezmesine elverir olmuş.. Ama, bu kadar insanın- ve bu kadar bilgisiz insanın- dağa gittiği bir ortamda da Fransızların başka şansı yoktu herhalde.. Bu anlamsız metal kirliliğini saymazsak doğal ortam temiz denilebilir, tebessümle baktığımız yemyeşil ”Alp Çayırları”, ortalıkta telaşsızca dolaşan marmotlar, bu turistik ortama bir renk veriyorlar. Umarım, birgün bizim ülkemiz de bu hale gelmez.
Böylece, Talefre buzul çanağındayız. Kuzeyde 4122 metre yüksekliğindeki Aiguille Verte dağı (Aiguille ”sivri” demek) ve bunun ”Whymper Kulvarı” rotası gözüküyor, çanağın üç bir yanında da dik buz rotaları ve granit zirveler.. Uzakta, batıda, Mont-Blanc kütlesi tüm azametiyle karşımızda, bize bakan yüzlerinin tümü duvar ve buz rotaları. Granit, dağa müthiş bir renk ve şekil veriyor bence.
Buzul çanağında giderken buz üzerinde kalıntılar buluyoruz, bir dağcının elbiseleri, çantası, botları, ama ceset yok.. Paslı karabin, çürük emniyet kemeri, hatta yiyecek ambalajları- eski tür giysideki yazılara bakılırsa bu, bir Japonun artıkları- belli ki tatsız bir olay olmuş burada.. Devam ederek 2650 metrede kamp yerimizi buluyor ve minicik bivak çadırımızı buraya kuruyoruz.. Parçalı bulutlu bir akşam üzerinde bol bol yiyip içiyor ve Doğan ile ortak paydalarımızı konuşuyor, verip veriştiriyoruz.. Gece olurken hava donuklaşıyor ve iri bulutlar zirvelere oturuyor. Havadan kıllandım, bozuyor gibi. Umarsızca bivağa giriyor ve kontağı kapatıyoruz.
8 Ağustos
Pıt..pıtır…O da ne? Yağmur! Sabah erken başlayan yağış, bu gün bizi daracık bivağımıza mıhlıyor. Sis, dolu, rüzgar, günün önemli başlıkları.. Yağmurun şiddetini azalttığı anlar haricinde çiş için dışarı çıkmak bile zor, bivak da çok dar ve konforsuz. Günü uyuklayarak, geyik çevirerek yiyoruz. Akşam, yağışın şiddeti ve bulutlar azalmıyor bile.
9 Ağustos
Belki bu gün iyi olur derken, yağış aynen sürüyor. Zaten bu maceradan sonra, bu bölgede” Meteo’nun dediğinin kanun olduğunu” anlıyoruz! ” Belki açar” zihniyeti ile, buzul çanağının doğusuna 45 dakika yürüdük Doğan ile, bu da sadece ıslanmamıza neden oldu. Günü bivakta yatarak geçirmemek için, Couvercle dağevine gittik ve oradaki dergileri karıştırdık. Dağevindekiler bu havada dışarıda ne yaptığımıza anlam veremiyor olmalılar! Gün batarken yağış altında bivak’ımıza döndük .
10 Ağustos
Nihayet temiz bir sabah! Amacımız 3870 metrelik Triolet zirvesine tırmanmak. Ne yazık ki haritanın o kısmı bizde yok ve rehber kitap da net bilgi vermiyor. Çok erken olmayan bir saatte yola çıkıyor ve üzerinde bol yeni kar olan buzul üzerinden Col de Triolet olduğunu hesapladığımız buzul beline yöneliyoruz. Gece yarısı civarı yola çıkan ve sabah erken zirveye ulaşan bir ekip ile karşılaşıyoruz-Türk olduğumuzu öğrenince kısa bir şaşkınlık yaşıyorlar.. Bir iki buzul çatlağı, dik bir kar sırtı, kısa bir granit mix etap ile zirve sırtındayız. Parlak bir gün, arasıra bulut gelip geçiyor, manzara güzel, daha ne olsun? Bu şekilde, son etabı kayalık ve buzlu olan zirvenin altındayız. 25 metre kadar çok dik ama tutamaklı ve buzlu bir kayayı tırmanarak, sivrice bir kaya sırtına ve boşluklu bir zirveye çıkıyoruz. Mutluyuz, iki gün yağmurda dayandıktan sonra ödül, zirve.Triolet olduğunu zannettiğimiz bu zirvede biraz zaman geçirip çekim yaptık. Çevre sırtlar, Mont-Blanc, Verte ve İsviçre ormanları.. Tek bir iple 25 metre iniş yaptık ve zirveyi terkederek buzula indik.Tırmanış 3.5 saat kadar almıştı. Akşam üzeri bivakta kitabı incelerken anladık ki çıktığımız dağ Triolet değil, yakınındaki 3761 metrelik Pointe İsabella imiş! Ah be, yaktın bizi İsabella!
Bu günden kazancımız, zorluk dereceleri hakkında yoruma varabilmek. Yükselen zorluklara, ulaşıma, yüksekliğe göre şöyle bir Fransız zorluk skalası var: F Facile(kolay) PD Peu Difficile (çok zor değil) AD Assez Difficile (oldukça zor) D Difficile (zor) TD Tres Difficile (çok zor) ED Extremement Difficile (aşırı zor). Mesela Mont-Blanc’ın bazı yürüyüş rotaları PD derecesindeyken, daha alçak ama teknik tırmanış yapılan birçok yer ED derecelerine çıkabiliyor. Ayrıca, UİAA zorluk dereceleri de Fransız rota skalasında veriliyor. Bugün çıktığımız rota PD derecesindeydi, buzul tırmanışı ve kısa mix etaplar içeriyordu.
Güzel bir gün oldu, bakalım yarın gitmeyi planladığımız Les Droites nasıl olacak?
11 Ağustos
Önceki günün yorgunluğuyla biraz geç uyanıyoruz ve Droites için yola çıkışımız hafif geç oluyor. Aksi gibi, hava da şahane.. Planladığımız rota AD zorluğunda ve 1928 yılında, 4000 metrelik Droites’in ilk kış tırmanışının yapıldığı kulvar.Talefre buzulu boyunca dik tırmanarak, tırmanacağımız dik kulvarın altına varıyoruz. Buzul sorunlu burada, ipe giriyoruz, seraklar, çatlaklardan atlamalar derken kulvarın altındayız. Rimaye olarak bilinen ve kulvarı buzuldan ayıran çatlak o kadar büyük ve dik ki.. sinir bozucu olmuş. Ayrıca en sıcak saatte buradayız, kar bataklaştı. Çirkin bir çatlağı geçerek karşı duvara vardım, bir buz vidası çaktım, burada 10-12 metre kadar 90 derece diklikte bir etap var. Çift buz aletlerimle tırmandım yarısına dek, ama kar-buzun kıvamı hiç hoşuma gitmedi.. aletler ve kramponun uçları her an sıyrılıp çıkabilir gibiler. Sabahın o sert buzundan eser yok. Yarıdan indim, Doğan denedi ve etabı bitirdi. Artık kulvardayız, bunun ortası çığ ile oluk olmuş ve iyice dik, ama yanları 45-50 derece kadar eğimli. Krampon uçları alttaki buza varamıyor, üstteki yumuşak karda kayıyoruz sürekli, emniyetli tırmanıyoruz hep. Kulvarın yan duvarlarındaki çatlaklara takoz atarak emniyet alabiliyoruz. Bu şekilde 350 metrelik kulvarı 7-8 ip boyunda bitirdik. Artık sırt üzerindeyiz, Droites ‘in zirvesine 2 saat kadar bir yol olmalı. Ama saat geç oldu, akşamüzeri.. Biraz hesap kitap sonucunda zirveye gidersek geceye kalıp zorunlu bivak yapmak zorunda kalacağımız kesinleşiyor. Karar,dönüş.. Bu güzel tırmanışı zirve ile taçlandırmak hoş olurdu gerçi, ama daha bunun inişi de var. Yukarıdan inen biri rehber biri müşteri iki Avusturyalı’yı da kafamıza taş düşürmemeleri için bekledik ve ancak güneş batarken, birçok ip boyu inişle buzula varabildik. Eee, ne demişler,”yanlış hesap Droites’den döner..”
Neyse, buz gibi soğuk akşamda bivağımızda çay içip tıkınırken, o gün de ne olsa iyi ekmek yediğimizi düşünüyorduk.
12 Ağustos
Beş günlük yiyecek stoğumuzun tükenmesiyle, aşağı inmek vakti geldi. Sakince toplanarak buzulu geçtik ve Talefre Çanağına ulaşımın en eski yolu olan ”ipli rota”ya yöneldik. Burada, buzula inen son 100 metrede, herhalde 30-40 mm. çapındaki ‘urgan’ veya ‘gemi halatı’ denilebilecek türde kalın ipler kayaya sabitlenmişti ve dik, curuflu bir buzultaş yüzeyini , ameleler gibi bu iplere tutunarak indik- söylemeye gerek yok, ikimizin de hoşuna gitmedi. Mer de Glace üzerinden bir saatte Montenvers İstasyonuna, trenle de yarım saatte Chamonix’e indik. İner inmez de, 1999’da kaldığımız hostel olan ”Ski Station”a gidip yerleştik. Buranın esas derdi uzun bir yokuşun üzerinde olması ama, Chamonix’de daha ucuz yer de yok. Ayrıca, alt kattaki yemek salonunda marketten aldığımız yiyecekleri kendimiz pişiriyoruz, böylece yemek de görece ucuza geliyor.. Odaları birkaç kişi ile paylaşıyoruz, daha sonraları hostel sahibesi olan kadıncağız bize özel bir oda veriyor- manzaramız: Mont-Blanc!
13 Ağustos
Bu ilk dinlenme günümüzde Chamonix’e 25 dakika yürüme uzaklığında olan Les Gaillands Kayalıkları’na gittik. Burası 25-60 metre arası 130 kadar boltlu kaya rotası içeren, her tür tırmanıcının bulunabileceği bir kayalık.. Rota zorlukları IV dereceden VIII’lere kadar, ama en çok V+ ve VI- derece rotalar var. Ben daha çok bunlarda tırmanırken, Doğan da biraz ötedeki zorlu, negatif VII+ civarı rotaları tercih ediyor. Eğleniyoruz, sırayla birbirimize emniyet alıyoruz, diğer tırmanıcıları seyrediyoruz.. Bazıları malzeme kullanımında ve tırmanırken korkunç hatalar yapıyorlar..Tırmanış kültürünün bu kadar yaygın olmasının bir sonucu bu- herkesin belli bir düzeyde eğitimi yok. Buradaki kaya granit değil gneiss, ilginç, keskin kenarlı tutamaklar ve slabımsı yapılar sunuyor. Yoruldukça ocağı gazlayıp kahve içiyoruz. Kahve konusu, Doğan ile anlaştığımız noktalardan birisi. Böylece akşama kadar tırmanıp Chamonix’e döndük ve günü buz gibi bira ile sonlandırdık.. Yarın dağa gidiyoruz- hedef: Mont-Blanc de Tacul zirvesi- Gervasutti buz kulvarı.
14 Ağustos
Sabah makul bir saatte uyandık ve Aiguille de Midi’ye çıkan teleferik’e yürüdük. O da nesi? Cehennem gibi kalabalık! 100 metrelik bir sıra ve 2 saat bekleme sonucunda ”Midiferik”e bindik. Yarabbim ne teknoloji!! 25 dakikada 1030 metreden 3800 metreye çıkmıştık bile! Kalabalığı yaratan turist güruhu biz ”dağcılara” ilgiyle bakadursun, biz de onlara hoşnutsuzlukla bakıyorduk.. Bizim ”dağ teleferiğinde” bu pis turistlerin ne işleri vardı ki, sadece ”biz dağcıların” işlerini zora koşuyorlardı! Mantıklı düşününce, bu ucube teleferik, dağın güzelliğinin tam anlamıyla içine eden bu alet, sadece turistler için vardı ve aslında dağcıların orada olmaya hakkı yoktu.. Hele o Aiguille de Midi’yi günlük hayatın basitliklerine alet eden, o vakur dağı bir turist cennetine çeviren zihniyet! Doğasever herkesin içini acıtacak görüntülerdi bunlar.
Neyse ‘bu nimet’ sayesinde Chamonix’ten çıktıktan 45 dakika sonra Col de Midi adı verilen 3550 metredeki buzul platosunda kampımızı kurduk. Midi istasyonunda ”Dağcıların Çıkışı” kapısında turist ile dağcının ayrılışı ve turistlerin boşluğa inen dağcılara hayretle bakışı görülmeye değerdi! Platodaki çoğu kamp, Mont-Blanc’a klasik rotadan çıkmak üzere gelenlerindi. Biz de Doğan’ın hafif bisiklet çadırını kurduk ve civardaki cahil bir İspanyol dağcının akar su bulamayacağımızı iddia etmesine rağmen, şakır şakır akan bir su bulup bolca sulandık.. Bol yemek, sıvı, uyku…yarın zor olacak.
15 Ağustos
Kıpkızıl bir gün doğumunda çadırı terkettik. Önceki gün batak olan kar gecenin ayazıyla taş kesmiş, sert. Mont Blanc de Tacul Dağının çevresini dolanarak dönüyoruz, karşımıza muhteşem, buzlu bir yüz çıkıyor. Gervasutti Kulvarı derhal ayırt edilebiliyor. Devasa bir rota ve tepesinde de koskoca serak duvarları var.. Hiç güvenli gözükmüyor. Rehber kitapta rotanın 48 derece eğimden başlayıp dikleştiği, uzunluğunun 670 metre ve zorluğunun da D derecesinde olduğu anlatılıyor. Biz de en fazla 15 ip boyunda bitiririz dedik ve rotaya yöneldik. Rimaye’ye kadar altının gizli çatlaklarla dolu olduğundan emin olduğum bir kar yamacı tırmandık. Rimaye aşılmaz gözüküyor- büyük bir kesik/çatlak var ve buz duvarının karşı negatifine değemiyoruz bile. Yukarıdaki seraklar canımı sıkıyor, bir kısmı bile düşse üzerimizden tank geçmişe döneriz… Doğan benden çok daha kararlı davranıyor ve, rotanın sağında rampa halinde başlayıp bacaya dönen dik bir kaya-kar-buz yüzeyine saldırıyor.. Artık ip çantadan çıktı, ara emniyet olarak bir stopper atıyor ve kaya- buz bacasında gözden yitiyor. Yan kulvarlardan taşlar ve buzlar iniyor patırtılarla, güneş iyice ısıtıyor artık. Sesini duymam zor oldu ama, Doğan’ın çağırmasıyla tırmanmaya başladım- herşey unutuluyor bu anda, sadece hamleler. Zor burası, ne kar tutuyor, ne de kayada iyi tutamak var. Doğan’ın buradaki tek ara noktası tavana çakılı bir buz vidasıydı. Biraz uğraşıyla, az eğimli üst kısma vardım, ama burada da ayağım bir çatlağa girdi ve kramponum pantolonumun bacak içine iki delik açıverdi! Artık girdik kulvara, bir ben bir Doğan lider gidiyoruz. Eğim sabit 50 derece civarı ve ilerde dikleştiği net olarak anlaşılıyor. Kulvarın daraldığı ve kayalarla tıkandığı yere kadar 5-6 ip boyu gidiyoruz. İstasyonları hep kayada kuruyoruz.
Tırmanmaya devam, darboğazı ancak kulvar ortasındaki 8-10 metre derinlikte bir çığ/ atık oluğu içine inerek tırmanarak atlatabiliriz, bu da 60-75 derece diklikte ve hamle hamle daha da dik buz tırmanışı ile oluyor. Oluk içinde hızlı gidiyoruz, buz oldukça sert ama her an bir şeyler gelebilir yukarıdan. Çift buz aletiyle tırmanıyoruz. Oluğun yanındaki kaya dibinde güvenli bir yerde istasyon kurmuş bizimki. Az sonra ben lider gidiyorum çift buz aletiyle. Çığ oluğundan 10 metre kadar sağındayım, oluk içinde sular akıyor- başka bir ses uzaktan buna karışıyor- çığ! Gerçekten de, oluk içinde çıkıyor olsan sürükleyecek, söküp alabilecek türde bir çığ, ekspres treni gibi geçip gidiyor.
Nisbeten olaysız ip boyları birbirini izliyor, arasıra kayalardan tırmanıyoruz, hep ara emniyet atıyoruz. Kulvar bitmiyor..Tahminlerimiz ötesinde uzun burası- herhalde 20. ip boyundayız. Artık güneş de gitti, gölgede tırmanmaya devam, zaman zaman şakır şakır sular akan oluklarda istasyon kuruyor ve ıslanıyoruz. Bir ara, kayaların korumasından çıkıp çıplak buzda tırmanmaya başladık- artık yukarıdaki serakların atış alanındayız. Doğan da ben de bu iki- üç riskli ip boyunu çok hızlı çıktık- burada düşebilecek tonlarca buz altında fileto olmak ve cesetlerimizin iplere dolanmış olarak rota altında bulunması fikirleri hiç hoşumuza gitmedi!
Arada hava kapadı, kar atıştırıyor ve rüzgar arttı. Zaten ıslandık, eller donuyor, ıslak buzdan sırılsıklam eldivenleri sıkıp tekrar giyiyoruz.. Ama muhakkak birşey var ki, bu rota muhteşem bir buz rotası, ilk çıkışı 1934’te yapan Guisto Gervasutti ve R. Chabod’u anıyoruz.
Artık eğim iyice dikleşti, çürük, siyah kayalar üzerinden çıkıyoruz. Seraklardan akan sular buraları masmavi buz yapmış, aletler köküne dek gömülüyorlar. Nihayet 27. ip boyunda, kornişe en alçak olduğu yerden yanaşıyoruz. Sis içindeyiz, ortam çok garip. Doğan yine lider giderek kornişin üzerindeki karı kazıyor, buz vidası çakıyor, tabana da iyi bir vida atıyor. Korniş 5-6 metre kadar yüksek ama yumuşak – devrilirse beni de Doğanı da alır.. Uğraşıyor, kar onu desteklemiyor, kramponları tutmuyor. Önerim üzerine üst vidaya perlon bağlayarak ona basıyor ve bu yapay hamleyle az sonra yukarı ulaşıyor, çantaları çekiyor. Ben de, parmaklarımı hissetmeyerek, zorlukla tırmanıyorum..Tüm rotanın en zor etapları ilk giriş ve son çıkış ip boyları oluyor!
Mont Blanc de Tacul’un zirvesinden 100 metre kadar alttayız – bitirdik! Gerisi, yaptığımıza kıyasla kolay yürüyüş. Tırmanışımız 11 saat ve toplam 28 civarı ip boyu sürdü. 4248 metrelik dorukta birbirimize sarılıyoruz, bu arada hava da açtı, Mont Blanc bulut içinde ama tüm Alpler ayağımız altında.. Zirve seremonileri sonrası Mont Blanc klasik rotasına bağlanıyoruz. Burası da bir buzul rotası ve çatlaklar var, biz de ipe bağlı iniyoruz. Uzun, zorlu ve stresli bir gündü ama nihayet tatmin edici bir çıkış yaptık.. Gün kararırken çadırdayız. Yarın Chamonix’e dönecek ve biraz dinleneceğiz. Elimizde ne varsa deliler gibi yiyoruz. Bu tırmanışı rahmetli dostumuz Soner Ünsal’a adamaya karar verdik..
16 Ağustos
Meteo’nun dediği üzere, hava bozuk bu sabah – toplandık ve ”Midiferik” ile Chamonix’e indik. Ancak hostele çıkan yokuş bizi yordu! Kesinlikle bir dinlenme günü bu.
17 Ağustos
Hava dağda yine bulanık ama Chamonix’te hiç de fena değil, biz de toplanıp Gaillands’a kaya tırmanmaya gittik. Yine ben kendime, Doğan kendine göre bir sürü rota harmanladık..Tipik olarak, akşam üzeri bira içiyoruz ve uzun sohbetlere dalıyoruz.
18 Ağustos
Hava birkaç gün bulanık gidecekmiş Meteo’ya göre,ama hemen sonra 2-3 gün kesin iyi hava geliyor. Biz de bu arada dinlenirken hergün kaya tırmanıyoruz ve bol bol da yiyoruz. Bu gün de Gaillands’da tırmandık, artık alıştık, şımarıkça aşina olduk sanki!
19 Ağustos
Doğan’ın en baştan beri gitmeyi istediği, Chamonix’e otobüsle 20 dakika mesafedeki Les Houches’ta yeralan yapay tırmanış salonuna gittik. Gerçekten mükemmel bir antrenman yeri, Doğan’ın mest olduğu her halinden belli. Günün ikinci yarısını burada tırmanarak geçirdik- akşama votka ile tırmanış kutlaması var.
20 Ağustos
Bu sabah çamaşır yıkama ve dağ alışverişi gibi dağ öncesi hazırlıklarımızı bitirdik. Devamlı dağda olunmayan ve ardarda seferler yapılan tırmanışlar bence çok yorucu oluyor- Alplerde tırmanmak bu yüzden biraz meşakkatli.. Kısa dağ seferleri için, her sefer alışveriş, temizlik, seyahat. Velhasıl, Doğan öğlen gibi Les Houches’deki yapay duvara gitti, ben de odada yatıp kitap okudum.. Akşamüzeri sıkı bir yemek ve ardından bol kahve- biraz da votka.
21 Ağustos
Amacımız, Midi teleferiğiyle yukarı gitmek, aynı gün 3680 metredeki Col de la Fourche bivak kulübesine varmak ve ertesi gün de Mont Blanc kütlesinde ”Küffner sırtı” veya ”Brenva yüzü” rotalarından birisini tırmanmak.. Tırmanışımızın en başında düşündüğümüz Freney Yüzü’ne gitmekten vazgeçtik, çünkü bu yüze ulaşım İtalya tarafından – Fransa tarafından ulaşmaya çalışmak, Mont Blanc’ın yarısını yan geçmek demek oluyor, temelde ”sağlığa zararlı”! Uzun konuşmalarımız sonrası, bu rota yerine Mont Blanc’ın zirvesine ulaşan başka bir teknik rota çıkmaya karar verdik- en uygunları da yukarıda saydıklarım – duruma göre bivak kulübesinden seçeceğiz.
Yine teleferik, Midi istasyonu, dağcıların çıkışı ve ” Vallee Blanche” olarak bilinen buzul üzerinde, Mont Blanc de Tacul dağının doğusu altından sırtımızda bivak yükü ve 2 günlük yiyecekle yürüyoruz. Tırmandığımız Gevasutti Kulvarı’nı altından inceliyoruz, az sonra da uzun kaya rotalarıyla ünlü olan Grand Capucin kulesi görüşümüze giriyor..Mont Blanc ve Mont Maudit dağlarının müthiş doğu yüzleri ve sırtlarını seçebiliyoruz..Tırmanacağımız kulübe gözükmüyor, ama kulübeye varmak için tırmanılacak olan buz kulvarı dikçe ve AD zorluğunda. Öğleden sonra olduğu için güneş gidince buz gibi soğuk oldu. Önümüzde tahminen aynı yere gittiğimiz iki dağcı var- onlar önde biz arkada kulvarı kramponluyoruz. 150-200 metre sonra vardığımız bel Mont Blanc’ın karlı Brenva yüzüne hakim, yanıbaşımızda ise Mont Blanc’a sırtla bağlı olan heybetli Mont Maudit’in keskin Küffner sırtı uzanıyor. Kulübe ise küçücük, 10 bilemedin 15 kişiyi balık istifi barındırır türden bir metal yapı – altı ise Brenva buzuluna inen kayalık ve buzlu bir uçurum.. İçeride bizden biraz önce gelen Almanlar ve iki de İngiliz var- neyse ki şirin herifler. Rüzgarlı ama açık bir akşamüzeri, 3700 metreye yakın olan bu metal yapıda yiyip içiyoruz. Karanlık basarken birileri geliyor, sefil ve yorgun haldeler.. Onlardan önce gelen ve sonraki saatlarde geceyi herkes için dayanılmaz hale getiren İtalyan dağcılar onlara yer vermeyince, yeni gelenlerin bir kısmı dışarıda yatmak durumunda kalıyorlar. Kalabalık, uykusuz bir gece – İtalyanlar gece 24’te hareket etmek üzere her tür gürültüyü çıkarttılar…. Bizim kararımız, yarın Mont Maudit’in Küffner Sırtını tırmanmak ve Mont Blanc’a bağlanmak. Brenva Yüzü’nde ciddi kar birikimi ve çığ tehlikesi olduğunu öğrendik.
Böylece, İtalyan’lara söverek geçen bir gece sonunda, saat altı gibi, daha karanlıkken Küffner sırtına tırmanmaya başladık. Günün ilk kızıllıkları tüm Alpleri esir ederken dimdik, her iki tarafı tamamen boşluk olan sırt girişinde ilerliyorduk. Sert kar ve kaya etapları dik etaplara doğru bizi götürürken, Doğan’la beraber Mont Blanc’ın kütlesinin pembeleşmesini izledik – ikimiz de bu saate buradan başka bir yerde olmayı istemiyorduk.. Şimdilik herşey yolunda, daha ipe girmedik. Sırtın dikleştiği yerde kar sert, kaya ise açıktı. Beraber ve hızlı ilerliyorduk. Kayalar arasından, 50 derece veya biraz daha dik buz kulvarını tırmanarak karlı bir sırta çıktık. Buradan sonrası devasa kornişlerle kaplı bir sırttı – ta ki ötede gözüken kızıl renkli bir jandarma (kaya kulesi)’ya dek. Sırt gittikçe tehlikeli bir hal alıyordu, hala ipe girmemiştik. Burada bir düşüş, altta dibi bile gözükmeyen boşluğa uçuş demekti. İkimiz de gerginleştik biraz, ama burada zaten ara nokta filan da yoktu ve kar iyice yumuşamadan Point de’l Androsace adlı o kızıl jandarmaya varmamız gerekli.. Kendimize ve buzu ısıran uçlarımıza güvenerek tırmanmaya devam ettik ve bizden 2 saat kadar önce yola çıkan Fransız baba-oğulu yakaladık. İple bağlı ilerliyorlardı ve bu da onları yavaşlatıyordu. Geçmemiz gereken yer ise, jandarma’nın sol yanına alçalarak yapılan bir buz/mix traversiydi ve..masmavi bir buz ile kaplıydı. Buzun içinden kayalar çürük kemikler misali uç veriyorlardı. Fransızlar beceriksizce hareketlerle inmeye çalışıyorlardı – kırılıp düşen buzlar ise hiç bir yere vurmadan, doğrudan alttaki yüzlerce metrelik duvara uçuşuyorlar..
Doğan ile yanyana, ardarda serbest gidiyoruz burayı da, herhangi bir noktamın iyi oturduğundan tam emin olmadan asla hamle yapmıyorum.. Çift alet gidiyoruz, aksi gibi arada buz kırılıyor ve aletleri birkaç kez vurmak zorunda kalıyoruz. Doğan’ın aletler benimkilere göre daha kötü, onu daha çok uğraştırıyorlar..ufak bir hatada kesin bir ölüm o kadar yakın ki, bu düşünce midemi bulandırıyor..adrenalin mi desem? Fransızlar burayı bu şekilde geçişimizle dumur durumundalar, gerimizden geliyor ve bizi izliyorlar. Hoşlanmadım bu etaptan, tırmanış harika ama ipsiz geçmemiz aşırı zekice olmadı. Neyse ki zemin kayalıklaşıp, tutamak basamaklanıyor ama diklik aynı, ortalama 65-70 derece. Yükselerek, çok dikkatle yan geçiyoruz, kramponların anası ağlıyor. Ufak bir sırtçık üzerinde ip çantadan çıkıyor, şimdi de önümüzde berbat bir slab traversi var. Bir babadan emniyet alıyoruz, Doğan gidiyor..kayayı alçalarak ”bir şekilde” geçti, ama buz kulvarına girip karşı taraftaki bele yükselirken tüm ara noktaları yerinden çıktılar..Sıra bende, ardımdaki baba Fransız’ın endişeli bakışları altında slab’ın üzerine çıktım. Önce akrobatik bir iki hamle, sonra sabit olan iki metrelik travers ipine ulaşma ve alçalma. Tek buz aletini kayaya taktım, basamak yok gibi – kramponlar kayayı çiziyor..çok açılmış olmalıyım ki alet bir anda yerinden çıktı..ne olduğunu anlamadan yandaki kulvara pandül yedim vee..ipe asılana dek yüzüstü buzda kaydım! Ellerim hissetmedi ilk anda ve kaburgalarımı kesinkes kırdığımı düşündüm, parmakları da tabii..Bir an sonra, neyse ki hiçbir hasarım olmadığını anladım – Doğan daha sonra ”bir kukla gibi düştüğümü” anlattı. Büyük olmamakla beraber kolayca hasar görülebilecek bir kazaydı bu. Beceriksizliğim dolayısıyla kendime hafif kızgın, şansım dolayısıyla da biraz sevinçli olarak vardım istasyona.
Artık sırtın yukarı etaplarındayız. Rota muhteşem, ip boylarınca dik buz dolu kaya bacaları, kızıl granit kayalıkları arasından akmış mavi buz kulvarları ve bazen de, dik buz üzerini kaplamış yumuşak kardan tırmanıyoruz.. Ara emniyetler hep stopper takozları, istasyonlar takoz ve baba. Boşluk hissi olağandışı, hava nefis. Ancak zirve sırtlarından kalkan kar bulutu diğer yanda rüzgar olduğunu anlatıyor.. Jandarmadan sonra 6 ip boyunda Mont Blanc’ın klasik Midi rotasını görebildiğimiz bir omza çıktık. Buradan da 4 ip boyu kadar dik bir kar sırtıyla başlayıp, nefis ve dik bir granit sırtı üzerinden devam ederek Maudit’in buzlu omzuna bağlandık. Keskin ve kornişli sırt üzerinde ip çantaya kalktı – boşlukta iki renkli beneğiz adeta. Hedef,Maudit’in 4465 metrelik sivri, buzullu zirve konisi.. Ardımızdan gelen tüm ekipler, omuzdan iple inerek Midi rotasına kaçıyorlar. Birkaç yüz metre aşağımızda ise, renkgarenk giyimli onlarca kişi Mont Blanc klasik rotasındalar.. İlginç, az önce dimdik buz yamaçları üzerinde yalnızken, şimdi birçok insan gözüküyor.
Maudit’in son buz yamacını da çift alet ve serbest geçerek o sarp doruğa ulaşıyoruz Doğan’la – mutluyuz çünkü tam bir tırmanış rotası çıktık. Tırmandığımız rota 6 saatimizi aldı ve yüksekliği Maudit’in zirvesine kulübeden 800 metre. Mont Blanc bir vanilyalı dondurma topunu andıran şekliyle, oldukça yakında, batımızda dikiliyor- birbirimize ünlü Alp tarihine şahit zirveleri işaret edip heyecanla sohbet ediyoruz. Hava güneşli ama rüzgarla soğuk, Maudit’ten Mont Blanc yönündeki buzul beline varıp burada ocağı ateşleyerek bol sıvı alıp birşeyler atıştırıyoruz.. Rüzgar pis esiyor, içimize işliyor.
Kısa mola sonrasında çantaları belde bırakarak, tüm giysiler üzerimizde Mont Blanc’a ilerliyoruz. Rota o kadar çok insan tarafından kramponlanmış ki, buz hallaç pamuğu misali tırtıklanmış- müthiş bir iz var. İki saatten kadar bir sürede, vanilyalı dondurma topunun tepesine biniyoruz! Ama, o dik yerleri tırmandıktan sonra bu yatık yürüyüş etabı biraz sıkıntılı oluyor. Mont Blanc’ın 4807 metrelik zirvesinden manzara oldukça güzel, vadi içindeki Chamonix çok aşağılarda, dağlar arasında ufak tefek bulutlar.. Öğleden sonranın o güzelim ışığıyla tüm dağlar yıkanıyor sanki. Fotoğraf, film derken inişe başladık, istikamet Col de Midi. Önce çantalara ulaşıp yeni bir sıcak sıvı alımı yaptık, sonra da Col Maudit’e travers atarak Maudit’in klasik rotasını indik- burada da kısa ve sert buzlu etaplar eksik değil – hiç de dikkatsizliğe gelmez. Mont Blanc’ın Midi’den olan klasik rotası Tacul ve Maudit’in altlarından geçiyor – basit bir buzul rotası ama biraz uzun, ayrıca kötü havada rotayı kaybetme riski var.. Mont Blanc de Tacul zirvesinin altından dolaşarak Tacul omzuna vardığımızda güneş batmaya yakındı artık. Günün son ışık kırıntılarıyla beraber Col de Midi’ye inmiş, yorgun argın 3600 metredeki Cosmiques dağevine ilerliyorduk. Bu kadar yorgunken ikimizin de canı buz üzerinde uğraşılı bir bivak çekmiyordu, hele de şu dağevi oradayken..Biraz kazıklansak da, karnımızı tıka basa doyurduk ve ertesi sabah klasik rotaya gidecek bir sürü sefil arasında, kokulu bir koğuşta sızdık..
23 Ağustos
Sabah dayak yemiş gibi kalktık – hem de saat yedide temizlik görevlisinin uyandırmasıyla. Toplanma ve dağevinin ötesinde, güneşte yapılan açık hava kahvaltısını teleferikle Chamonix’e inmek izledi.. Hostele çıkan yokuş yine yordu.
24-25-26 Ağustos
Dinleniyoruz, hava bozuk, akşamları şiddetli şimşek fırtınası ve yağış oluyor genellikle. Kendimizi dev sandviçler ve dondurma ile besliyoruz.. Hava düzelir düzelmez yukarı gideceğiz. Bu arada yine dağ için yiyecek alışverişi ve giysilerin yıkanması işlerini hallettik. Bu günlerde dengesiz bir hava hakim, bir açık, bir kapalı.
27 Ağustos
Üçüncü sefer olmak üzere, Midi teleferiğindeyiz. Amacımız, bugün içinde dağların İtalya sınırında yeralan Rochefort sırt traversini yapıp geceyi 3825 metredeki Canzio bivak kulübesinde geçirmek ve yarın da Grandes Jorasses dağına tırmanmak. Bivak kulübelerinde battaniye ve yer yalıtımı var, dolayısıyla Küffner sırtındaki hatayı tekrarlamıyor, yanımıza mat ve tulum almıyoruz.. Sadece benim bir kiloluk tulum acil bir bivak durumu için sırtımızda. Vallee Blanche’dan Rochefort sırtına giderken buzulda çok çatlaklı bir bölge geçtik ve İtalya tarafına inen Helbronner teleferik istasyonu altında yemek molası verdik. Tırmanacağımız sırt hattı net gözüküyor, rota üzerindeki zirveler olan Dent de Geant (dev dişi) ve Aiguille de Rochefort’u seçebiliyorduk. Daha da ötede, Jorasses kütlesinin kuleleri gözüküyor. Hava biraz bulutlandı, bozmaz umarım… Yatık sayılır bir kar yamacıyla ulaştığımız Rochefort sırtı girişi taşlı, çürük bir yüz, bazı yerlerinde patika var ama bazen de kısa ve dik kaya tırmanışına dönüyor, son etaplarda hep III derece tırmanış. Aralarda bazen kuvars-kristal parçaları toplayarak 300 metre kadar bu şekilde tırmandıktan sonra, 4013m.lik Geant kulesinin altından sırtın üzerine çıktık. Sırt hattı nefis- keskin, kıvrılarak giden, birçok yerde balkonlar ve serak duvarları üzerinden tırmanılan bir kar-buz rotası. Üzerinde ayak izleri var. Doğan ile bol film ve foto çekerek ilerliyoruz. Bu günkü hedefe varırmışız gibimize geliyor. Hava mütemadiyen bulutlanıyor, artık Aiguille Verte ve Dru’lar bulut içinde. Doğuya doğru attığımız sırt traversi gittikçe sorunlu hale geliyor, her iki taraf da binlerce metre boşluk, İtalya tarafı çürük kaya duvarları, Fransa tarafıysa buzul yamaçlarıyla kaplı. Kar-buz pek güvenli değil- öğleden sonranın ısısıyla iyice yumuşamış.. Ek olarak da, dağın bu kısmı çok çürük, granit’in efsanevi sağlamlığı sadece bir hayal, burası Aladağlar ile çürüklükte yarışır! Kısa ama ardarda gelen mix etaplar geçiyoruz. Serbest ama son derece dikkatli tırmanıyoruz. Dik bir buz eğimini ve muhtelif boyda çatlakları geri geri tırmanarak iniyoruz. İleride kayalıklar arasında rota belirginliğini kaybediyor. Aiguille de Rochefort’un altına kadar gelebildik, şimdi kramponları çıkartma vakti. Dik ama döküntülü ve de, söylemeye gerek var mı, boşluklu bir kaya tırmanışıyla 4001 metrelik Aiguille de Rochefort’un zirvesine ulaştık Doğan ile. Hiç durmadan diğer yana geçtik, daha geniş bir buzul platosuna çıkmıştık. Daha ileride sırt iyice keskinleşiyordu. Rüzgar ve artan bulutlar da hiç yardımcı olmuyorlardı doğrusu. Bu sırtta 300 metre kadar daha gittik ama hava tamamen kapadı..Ayrıca da, geçmemiz gereken sırt çok inceydi, tırmanırken kramponu buza her tekmeleyişte titreyip sarsılıyordu.. Her ikimiz de burayı iple bile güvensiz bulduk ve o gün Canzio’ya varamayacağımızı anladık. Hava kötü, gün batıyor ve geri gidecek uzun bir traversimiz var.. Böylece daha da dikkatlice tüm hamlelerimizi tekrarlayarak döndük, ama Rochefort’un zirvesine bir kez daha çıkınca biraz çevreye baktık. Dev Dişi, kuzeyde Mont Mallet ve aşağılarda kıvrılan Mer de Glace.. Sapsarı bir gün batımı yuvarlanarak gelen koyu gri bulutlar arasından süzülüyor, arasıra tamamen sise gömülüyoruz. Gün batıp hava alacakaranlık olurken kayalıkları geri inmiş, 3375 metredeki Torino dağevine yürüyorduk. Akşam 10’da karanlıktan çıkıp gelen iki dağcı, Torino Kulübesindeki İtalyan’lara garip gelmiş olmalı. Neyse, gece rahat uyuduk. Rochefort sırt traversi AD zorluğunda ve Torino dağevinden Aiguille de Rochefort’a 700 metre kadar yükseklik var. Rota, bize ortalama 3 saat kadar tuttu, dönüşü de 2.5 saat aldı. İlk tırmanış ünlü rehber Ravanel tarafından temmuz 1900’de yapılmış.
28 Ağustos
Sabahtan dağları seyrettik biraz, sonra da Helbronner ve Midi teleferikleriyle Chamonix’e indik. Hava tahmin ettiğimiz kadar fena değil ama fazla iyi de sayılmaz.
29-30-31 Ağustos
Havalar fena bozdu, hep yağmur yağıyor. Biz de hep Les Houches’a, kaya tırmanış salonuna gidiyoruz. Oradaki adamlar da bize alıştılar. Doğan yine en zor rotaları, VII, VIII’leri harmanlıyor, salonda onun gibi tırmanan ancak birkaç kişi çıkıyor. Bu arada ben de kendime uygun VI civarı rotalarda tırmanıyorum.Yorulunca oradaki boulder duvarıyla seansı kapatıyoruz.. 1 Eylül Doğan’ın Türkiye’de tanıştığı İngiliz kaya tırmanıcılarıyla karşılaştık.Günün yarısını Les Houches’da salonda hep beraber tırmanarak geçirdik, davetleri üzerine akşam Argentiere’deki kamplarına yemeğe gittik. Gecenin sonunda biraları da biz ısmarladık!
2 Eylül
Hava biraz iyi gibi, Gaillands Kayalıklarına son bir sefer yaptık.Yarın havanın gayet iyi olacağı belirtiliyor Meteo bülteninde ama, dağlarda taze kar var – tırmanmayı planladığımız 3445 metre yükseklikteki Grand Charmoz kaya kulesi bembeyaz ve temizlenmesi birkaç açık gün alır (o da, hava açarsa!). Biz de rotamızı değiştirdik ve Chamonix vadisinin diğer yanında yükselen Aiguilles Rouges (kırmızı kuleler) silsilesinde yeralan 2888 metrelik Aiguille de la Floria dağının güney yüzündeki 400 metrelik bir kaya rotasını çıkarak tırmanışları bitirelim dedik..Yarın günübirlik gideceğiz, rotada kar-buz yok, sadece kaya tırmanışı.
3 Eylül
Tertemiz bir sabah. Otostopla 3 km. ötedeki Praz kasabasına gidiş, La Flagere teleferiği ile 2300 metrelerdeki Flagere istasyonunda iniş. Rota hemen karşımızda dikiliyor, tek sorun yol açan bazı dozer ve iş makinelerinin sesleri..doğa zaten tahrip olmuş burada, hala da devam ediyorlar yoketmeye. Umarım Alp’lerdeki rezaletlerden ders alabiliriz. Birkaç adım kardan geçerek, Floria güney yüzünün girişine vardık ve çantalardan birisini fazla eşyalarla burada bıraktık. M. Piola’nın 1995 yılında tırmanışını yaptığı ”Asia” rotasını tırmanacağız. Rotanın genel derecesi D+ ve UiAA derecesinde V,VI derecelik etaplara sahip. İlk üç ip boyu en zor yerler, ama tamamen boltlu bir rota ve kaya sağlam. Karşımızda bembeyaz Alpler, güneşte kaya tırmanıyoruz.. Üçüncü ipten sonra, duvarı bölen geniş, otlu platoya çıkıyoruz ve 100 metre kadar kaya tırmanış botlarıyla, ip elimizde yürüyoruz. Son dik etaplar hep III derece zorlukta ama otlu ve çürük. Eğimin tepede yattığı yerde ip çantaya, trek botları giyiliyor. Zirvede manzara şahane, açık havada” Mont Blanc Massif”in tüm vadi, buzul ve zirveleri gözüküyor.. Elimizde ne varsa yedik, içtik ve kaçınılmaz olarak, iniş. Çürük sırtlar, kaya kulvarları, iki adet 25 metrelik ip inişi ve berbat bir çarşak bizi başladığımız yere indiriyor.. Tırmanış 2 saat, iniş ise 1 saat aldı. Doğan oradaki 25 metrelik boltlu rotalardan birini sırf zevk için çıkıyor, kayası çok güzel buranın.. kıpkırmızı ve güzel dokulu bir gneiss. Ocakta kahve yapıp, kalan son kek artıklarıyla birlikte bir güzel mideye indirdikten sonra son teleferiği kaçırmamak üzere aşağı koşuyoruz.. Vadinin tabanı gölgelere gömülmüş, akşam oluyor.
4 Eylül
Feci yağışlı bir gün..dinleniyoruz.
5 Eylül
Son kez, Les Houches’a, kaya tırmanış salonuna gittik bugün. Deli gibi yağmur yağıyor, dağlar kendilerini hiç göstermiyorlar. Yarın Paris’e döneceğiz. Akşam tırmanışlarımızı votka içerek kutsuyoruz..
6 Eylül
Toplanmak ve kitap okuyup kahve içerek geçen bir gün. Akşam üzeri hosteli terkedip tren garına yollandık. Hava yağışlı..Yarın sabah buradan çok uzakta olacağız…
Bu yazı yorumlara kapalı.