11 Şubat 2008

BROAD PEAK (8047 m.) Pakistan- Karakurum 2002

broad011.jpgbroad06.jpgbroad08.jpgbroad11.jpgbroad14.jpgbroad18.jpgbroad21.jpgbroad25.jpgbroad32.jpgbroad35.jpgbroad38.jpgbroad41.jpgbroad42.jpgbroad45.jpgbroad46.jpg

 

BROAD PEAK- KARAKURUM’UN ‘GENİŞ DAĞI’NDA İKİ DAĞCI…

Koskoca bir 8000’likte sadece iki kişi! Yüksek irtifa dağcılığına girerken böyle bir şey yapacağım hiç aklıma gelmezdi doğrusu. 2002 yılında yaptığım ve  zirveye ulaşmadığı için değersiz , unutulmuş gözüken Pakistan Broad Peak (8047 m.) tırmanışım, benim için aslında çok önemli bir kilometre taşıydı, çünkü  2001 yılında tırmandığım Everest’ten sonra yükseklerde neler yapabileceğimi, nereye yöneleceğimi en iyi şekilde göstermişti bana. Bu küçük yazında özeti geçen tırmanışı,’Karakurum’da 80 Gün’ adlı kitabımda detaylıca okuyabilirsiniz!

2001 yılının temmuz ayında  ilkini  Ağrı Dağı’nda gerçekleştirdiğimiz ve www.everestnews.com web sitesinden George Martin’in ortaya attığı ‘Peace Climb-Barış Tırmanışı’nın devamını 2002 yılında Pakistan’ın Karakurum Dağlarındaki 8000 metrelik bir dağda yapmaya karar vermiştik. Önceleri 8035 metrelik Gasherbrum II Dağı’na tırmanmayı düşünürken, bu fikri zaman içinde 8047 metrelik ve tırmanışı görece daha zor olan Broad Peak Dağı’na çevirdik. Bu tür 8000 metrelik bir dağ için gereken finansal destek ve uzun zaman ekipteki çoğu kişiye uymadı, dolayısıyla en sonunda bu tırmanışı yapacak sadece iki kişi kalmıştık: ben ve Kolombiya’lı tırmanış arkadaşım Fernando Rubio Gonzales. Fernando, yol arkadaşı ve kameraman olarak beraberinde Dr. Alberto Carrizosa’yı da getirecekti.Dağın altına ulaşım yürüyüşü ve ana kamp hizmetlerini  bir Alman ticari ekspedisyonu olan Amical Alpin’den alıyorduk. Amical Alpin ekibi 14 kişilik büyük bir ekspedisyondu ve ana kampa kadar bu ekiple beraber gidecek, sonra yollarımızı  ayıracaktık. Ana kamptan ötede, dağın üzerinde ise sadece iki kişilik bir ekip olarak tırmanışımızı yapacaktık – kendi ağır yükümüzü kendimiz taşıyacak, kamplarımızı kurup döşeyecek, hamal ve oksijen desteği  kullanmayacaktık. Kısacası, kendi kendimizin hamalı olacaktık.

7 haziran 2002 tarihinde Türkiye’yi terkettim ve Pakistan’ın başkenti İslamabad’ın kardeş şehri olan Rawalpindi’de 9 haziran  tarihinde ekibimle buluştum.  Pakistan Turizm Bakanlığı’yla ilgili  olan yasal işleri de hallettikten sonra, Pakistan’ı Khunjerab geçidiyle Çin’e bağlayan ünlü Karakurum Highway (KKH) üzerinden Kuzey Pakistan’a yolculuk ettik. 1000 km.’ye yakın uzunlukta olan bu yolun Skardu’ya kadar uzanan 880 km.’sini ancak iki günde alabildik – yol üzerinde dünyanın  en yüksek dağlarından birisi olan 8125 metrelik Nanga Parbat Dağı’nın çevresinden dolaşırken nefes kesici manzaralar ile karşılaştık. Ne var ki, bu yolda seyahat etmek en az Himalaya’larda tırmanmak kadar tehlikeliydi: dibinde geniş ve azgın İndus nehrinin aktığı derin vadiler, sık rastlanan heyelanlar, uçurumların üzerinden saatlerce kıvrılarak giden bakımsız ve daracık yollar, uyuşturucu müptelası korkusuz şöförler, haydutlar ve soyguncular, silahsız dolaşmanın abes olduğu Patan kabilesinin bölgesinden geçiş.. Pakistanlı arkadaşların anlattığına bakılırsa buralarda ordu ve haydut kabileler arasında oldukça ciddi çatışmalar olmuş ve çok kişi ölmüş. Şu anda da bölge Afganistan’dan buraya kaçan Peştun’lar ve El Kaide’ciler için doğal bir sığınak görevi görüyor..               

Coğrafi olarak  ‘dünyanın en büyük üç dağ silsilesinin birleştiği yer’den geçmek de ayrıca ilginç oldu, İndus nehrinin kollarının büyük bir Y harfi oluşturduğu  bir yerde Himalayalar, Karakurum ve Hindukuş dağları birbirine değiyormuş.. bir dağcı için olunabilecek en güzel yer!En nihayet,  çoğu Karakurum tırmanışlarının başladığı yer olan Skardu’ya varabildik..Oldukça yorucu geçen iki günlük yolculuk sonrasında,  2500 metredeki Skardu’da hem hamallar ve ana kamp mutfak ekibi toparlandı hem de ana kamp ve üzerinde kalacağımız kalacağımız  35-40 gün için taze yiyecekler alındı. Ünlü K2 motelinin yeşilliği içinde dinlenerek yolun yorgunluğunu atmaya ve bizi bekleyen yolculuğa kendimizi hazırlanmaya çalıştık ama dinlenme günümüzün hemen tümü, hamallara verilecek olan 25 kg.lık yüklerin ayarlanması, tartılması ve işaretlenmesiyle geçti.Kuzey Pakistan’da Baltistan olarak bilinen ve Balti halkının yaşadığı bölgenin en büyük kasabası olan Skardu oldukça yeşil bir yer, ama son derece tozlu ve rüzgarlı – hemen her öğleden sonra toz fırtınaları burayı kasıp kavuruyor ve insan ağzında çatır çatır tozu tadıyor!

Böylece 15 haziran gününün erken saatlerinde  Shigar boğazına girerek, her iki yandaki 4500-5000 metrelik dağların arasından seyahatimize devam ettik. Mutfak ekibimiz ve bir kısım hamallarımızla beraber dokuz jip dolduracak kadar geniş bir ekip halinde, Broad Peak ana kampına yürüyüşün başlayacağı Askole köyüne ulaşan 185 km. kadar uzunluktaki tozlu dağ yollarında ilerliyoruz. Konvoyda, Amical Alpin üyesi olan olan 14 kişinin yanısıra, bizimki gibi ‘özgür’ bir ekspedisyon olan iki kişilik bir Alman-İsviçre ekibi olan Thomas Lüthi, Jurgen Straub da var.. Dar yollarda hızlı ve tozlu bir yolculuk ile, daimi bir ‘dereye uçarsak ne yaparız’ korkusu yaşayarak ilerliyoruz. Çılgın Balti şöförler, son derece yüksek sesle Pakistan pop müziği dinliyorlar ve devamlı sigara tüttürüyorlar.. 8 saat kadar süren bu yolculukta Pakistan pop müziğinin en son örneklerini beynimize kazıdığımızı söyleyebilirim!

Öğlenin sıcağında kabarmış buzul derelerini geçmek dert oldu, bazen dereden çıkamayan jipler insan gücü ile zorla, ite çeke çıkartılıyorlardı. Balti söförler bu tür arazide son derece becerikli ve gözüpekler. Bir Alman arkadaşın yorumuyla ’Baltistan’da uluslararası bir ralli yapılsaydı, sadece Balti söförler sağ kalırdı!’ Neyse ki, öğleden sonra 3040 metre yükseklikteki Askole köyüne varabildik. Artık önümüzde bir hafta sürecek ve 4850 metredeki Broad Peak ana kampında bitecek olan 103 km. uzunluktaki yürüyüş var..Askole’de, ana kampa taşınacak olağanüstü miktardaki yük için 230 kadar Balti hamal toplandı ve yükler paylaştırıldı. Her hamal, Pakistan Turizm bakanlığınca kararlaştırılan ağırlığa göre en çok 25 kg. yük taşıyor.Ertesi gün karga kahvaltı etmeden yürümeye başladık ve bir hafta boyunca hep aynı tempoda hareket ettik. Yürüyüşün ilk 40 kilometresi oldukça çorak bir arazide, patikaları izleyerek geçti. Yol boyunca uzanan  Braldu nehri, bazı yerlerde çok geniş ve durgun, bazı yerlerde ise son derece coşkun akıyordu.. Bu nehrin çıkış kaynağı Baltoro buzulu ve nehir  en sonunda İndus nehrine birleşiyor..İki günlük yürüyüş sonucunda 3600 metredeki Paiju kampına vardık ve burada bir gün dinlendik. Baltoro Buzulu’nun başlangıcından hemen önce yeralan ve son ağaçlık, yeşil yer olan bu kampta hamallar geleneksel olarak keçi ve/veya yak kesip, yürüyüş için çapati (bazlama-ekmek) hazırlıyorlar, kaçınılmaz olarak da geceleyin büyük bir eğlence oluyor. Bu kampın belirgin bir kötülüğü son derece kirli olmasıydı, her yerde insan dışkısı ve yenilen hayvanların kemikleri vardı! Genel olarak, Pakistan’da çevre temizliği diye bir kavram pek yok zaten.               

Rotamızın devamı dünyanın kutup bölgeleri haricinde en uzun buzullarından biri olan Baltoro Buzulu üzerinden  devam ediyordu. 59 km. uzunluktaki bu buz deryasının üzerinde yürüdüğümüz üç gün boyunca belki de  yeryüzünün en görkemli zirveleri arasından geçtik: Trango kuleleri, Masherbrum Dağı, Muztagh Kulesi, Gasherbrum I, II, III ve IV dağları.. Baltoro Buzulu’nun üç kola ayrıldığı Concordia buzul platosunda karşımıza K2 dağı ve ‘bizim dağımız’ Broad Peak çıkıverdi..               

Hemen hergün  sıkı bir kar fırtınası ve tipi içinde ilerleyerek Broad Preak Dağı’nın ana kampına ulaştık nihayet, artık yükseklik 4850 metre. Broad Peak dağının yassı ama dev kütlesi hemen doğumuzda tüm ufku kaplıyorken, kuzeyde K2 dağı’nın olağanüstü piramidini  hergün seyrediyoruz.. Ana kampı kurduk, taşıyıcılar alelacele geri dönüverdiler ve artık yalnızız.. Bu kadar insan içinde ne kadar yalnız olabilirsek!               

Yüksekliğe uyum için dinlendiğimiz birkaç gün boyunca hava iyi gitmedi ve kar yağdı, ama nihayet ilk aklimatizasyon çıkışımızı 28 haziran günü yapmaya başladık. Yük ağır, iki çadır, bol gaz ve yiyecek var sırtımızda. Broad Peak dik bir dağ, ilk önce inişli çıkışlı bir buzul arazisi üzerinden, Godwin Austen buzulunu dağın dibine kadar geçmek gerekiyor. Buradaki irili ufaklı dereler yüzünden bu pek kolay bir iş değil doğrusu. Sonra da ortalama eğimi 45-50 dereceler olan devamlı kar/buz kulvarları başlıyor ve dağ üzerinde en büyük sorun kamp yerleri. Bu şekilde 1. kampımızı 5600 metreye kurduk , fakat faaliyetimiz boyunca yaşayacağımız en ciddi sorun  kamp yerlerinin bizden önce çadırları hamallarına çıkartarak kurdurtan Alman’larca kapılması idi. Sonuç: her kampta  çadır yeri açmak için buz ve kayayı kazmalarla kazmak zorunda  kalarak saatlerce çalıştık!               

Ertesi gün 6000 metredeki 2. kamp yerine yine ağır yüklü olarak  tırmandık, dik kar /buz kulvarları boyunca, çürük sarı kaya kuleleri arasından bir sırt hattını izledik. Bozuk ve sert bir havada çadırı kurup sabitledik, yiyecek ve gazları bıraktık ve ana kampa süratle indik.               

Birkaç günlük dinlenmenin ardından 2 temmuz günü sabah üçte yola çıkarak, ayni gün içinde 2. kampa tırmandık. Bu kez beraberimizde 3. ve 4. kampların da tüm malzemelerini taşıyorduk – ki bunlara extra uyku tulumları ve yüksek irtifa giysilerimiz de dahildi.. Muhteşem bir havada 2. kampa vardığımızda 200 km. uzaktaki devasa Nanga Parbat Dağı net olarak gözüküyordu..Sakin bir geceden sonra üst kampları kurmak ve  donatmak üzere yola çıktık, dik ve sert kar kulvarları, kısa mix etaplar derken geniş bir buzul omzuna ve de ne yazık ki derin kara çıktık. Burada bata çıka giderek, canımızı çıkartarak da olsa 6800 metredeki 3. kamp yerine vardık, birkaç saat kadar kasarak çadıra buzda bir platform hazırladık ve  hemen çadırı kurup  inişe geçtik. Hava fena bozuyordu, o akşam ana kampa kadar indik ama doğrusu yorucu bir gün olmuştu. Fakat artık nihai zirve taarruzuna hazırdık,  tüm eşyalar yukarıda, seyyar olacak  7500 metre kampı -son kamp- haricinde her çadır da yerindeydi.

Maalesef işler ters gitmeye başladı ve bu tarihten sonra hava bir daha hiç açmadı. Hergün ana kampa bile bol kar yağdı, dağ çığlar altında inim inim inliyordu! Bundan nasibini bizim 3. kampımız da aldı, düşen büyücek bir çığ ile kamp yok oldu – beraberinde bizim üst kampın donanımını ve zirve umutlarımızı da alıp götürerek.. Ekspedisyonun 50 günü boyunca tamamen açık 5 güneşli gün olmuştu!Ama  herşey daha bitmemişti, ana kampta günlerce süren tipinin ardından  15 temmuz sabahı, yine sıkı bir tipinin içinde tırmanışa başladık. Yükseldikçe havanın açmasını umut ettiysem de tam tersi oldu.. Bir hamlede 2. kampa tırmandık ve burada olan karın bolluğu, bize tırmanışı – en azından üst kısmı – unutmamızı telkin ediyordu. Almanlar çoktan tırmanışı bırakmışlardı; diğer ‘özgür’ tırmanış ekibi olan Jurgen ve Thomas da geri dönüşe geçmişlerdi. Yani dağda sadece biz ve Koreliler kalmıştık..

Böylece gerçekçi bir plan dahilinde kampları tahliye etme kararı aldık, Fernando kendi çadırının olduğu tahrip olan  üst kampı ve kalıntılarını tahliye ederken ben de daha ağır yükümüz olan 2. kampı sökecektim. Bu şekilde son derece zor bir gün geçirerek 40 kilo yükü ana kampa indirebildim.Bu arada K2’de işler çok kötü gittiği için en azından  Broad Peak Dağı’na tırmanmayı isteyen karma bir Amerikan/ İspanyol  K2 tırmanış ekibi de 7400 metrelerde çığ tehlikesi ve bel hizası derin kar nedeniyle pes ederek geriye döndü.  Evet, Broad Peak ve K2 dahil hiçbir Karakurum devi 2002 sezonunda dağcılara izin vermemişti…Artık dönüş günü yaklaşıyordu, hava hala açık değildi, biz de son kalan birkaç günümüzü K2 ana kampı, Gilkey Memorial denen dokunaklı mezarlık ve civar buzullarda  gezerek harcadık. Bu arada Amical ekspedisyonu’ndan Alman arkadaşlarla 1997 yılında Skilbrum Dağı’na tırmandıktan sonra ana kamplarına çığ düşmesi sonucunda ölen altı Japon dağcısının cesetlerini bulmamız da ayrı bir olaydı. Zaten bölge dev bire açıkhava mezarlığı gibiydi: Broad Peak , K2 ve çevre dağlarda o kadar çok ceset vardı ki.. Bu arada K2 Dağı’nda bu dönem çığ nedeniyle 2 kişi hayatını kaybetti..

Bıkıp usanmadan her gün yağmayı sürdüren kar ve yağmurun altında, 20 temmuz günü ana kampı topladık ve İslamabad’a dönüş yolculuğuna başladık. Baltoro Buzulu’nun curuflu, engebeli arazisi, tozlu patikalar, sıcakta üzerinize yapışan binlerce sinek, çelik tel ve tahta kutuyla aşılan azgın nehirler, her iki ayağımı da feci şekilde vuran ve acıtan ayakkabılar, tozlu ve gürültülü jip yolculuğu.. nihayet 23 temmuz günü  Skardu’ya varabildik.

Allahtan hava burada iyiydi de 45 dakikalık bir uçak yolculuğu ile İslamabad’a varabildik. Birkaç gün içinde herkes ülkesine dönmek üzere yola çıkarken, ben de ikinci ekspedisyonum olan ‘Biafo İsimsiz Zirveler Tırmanışı’ için hazırlıklarımı tamamladım. 29 temmuz’da Fernando  Kolombiya’ya dönmek üzere yola çıktı ve Pakistan’da yalnız kaldım..artık 31 temmuzda gelecek olan arkadaşım Kürşat Avcı’yı bekliyordum.

Maceranın ikinci kısmı, Pakistan’da toplam üç aya tamamlanacak şekilde, Biafo buzulunda devam edecekti!

Bu yazı yorumlara kapalı.