17 Ağustos 2009

SİVRİDAĞ- Antalya’nın köşesinde duvar tırmanışı, 2008

sivridag-pano-kucuk.jpgsivridag-213.jpgsivridag-78.jpgsivridag-16.jpgsivridag-23.jpgsivridag-38.jpgsivridag-124.jpgsivridag-137.jpgsivridag-183.jpg

Türkiye’nin cennet köşesi Antalya, yeşil ve mavinin en güzel tonlarının bir arada bulunabileceği yerdir. Deniz ve tarih turizmi açısından iyi bilinen bu bölgemizin bir özelliği de, çok dağlık olmasıdır: şehirden bakınca Antalya körfezinin ardında yükselen görkemli ve kayalık  Beydağları, insanı kendine hayran bırakır. Yüksek doruklarda kar ve soğuk varken kıyıda ılıman bir iklimin hüküm sürmesi, kışın portakal ağaçlarının arasında gezinmek ne güzeldir! Bir tırmanıcı için adeta cennettir Antalya; sarp kayalar ve güzel doğa, medeni ortam.

Antalya gibi büyük, çok sayıda insanın yaşadığı bir metropole bu kadar yakın ama bu kadar bakir doğa parçalarının  varolması beni her zaman şaşırtmıştır. Ormanlar arasından yarım saatlik bir araba  yolculuğuyla, göklere yükselen yalçın doruklar ve yüzlerce metrelik  kaya duvarlarından oluşan yamaçlar birdenbire karşınıza çıkar ve gerçek manasıyla baş döndürür. Medeniyete bu kadar yakın olmasına karşın, buradaki bazı dağların  ve duvarların tabanına ulaşmak, arazinin hırçın engebesi ve ormanın sık örtüsü nedeniyle oldukça zorlu bir mücadeleye dönüşür.Antalya, kısa rotalarda yapılan sportif tırmanış açısından geçen yıllarda çok gelişmiş ve  büyük bir patlama kaydetmiştir.  Bunun sonucunda dünyanın her köşesinden tırmanıcıyı, oldukça ünlü ve önemli olanlar da dahil, mıknatıs gibi çekmiştir. Ancak bölgedeki büyük duvar ve uzak dağların dik kaya yamaçlarındaki tırmanışın geçmişi çok sınırlıdır. Belli başlı zirvelerde, sayılı dağcılarca çıkılmış bir kaç teknik rota dışında tırmanışla ilgili ciddi bir gelişme olmamış. Aslında bu da tırmanıcılara çekici gelen unsurların başında geliyor. Çünkü elinizi attığınız kayanın veya baktığınız bir kaya duvarın daha önce bir başka tırmanıcı tarafından çıkılmamış, keşfedilmemiş olması size değişik bir haz verir.. bu adeta kişisel bir keşiftir!Sivridağ adıyla bilinen ve Altınyaka yolunda yer alan kireçtaşından boynuz da yukarıda anlattığım durumdadır: şehre çok yakın, bir o kadar da uzak ve genel anlamda yalnız.. Kayalık zirvesi deniz seviyesinden 1700 metrelere ulaşan Sivridağ’ın doğu yamaçları tırmanışa son derece uygun kireçtaşıdır. Beydağlarının 1000 metrelerden alçak kısımlarının güzel özelliklerinden birisi de, kış boyunca tırmanışa uygun olmasıdır; Türkiye’nin birçok başka yörelerinde kar ve sıfırın altı derecede ısılar hakimken, Akdeniz’e nazır bu güzelim coğrafyada tişörtle tırmanabiliyorsunuz..Bu seferki Antalya tırmanış gezimizde, amacımız Sivridağ’da geleneksel, çok ip boylu tırmanışlar yapmaktı. Geleneksel tırmanışta, lider tırmanan dağcı kayadaki çatlak ve kırık hatları boyunca, kendisini ve arkadaşını emniyete alacak tarzda emniyet malzemelerini  yerleştirerek tırmanır. 50 ila 70 metrelik bir ip boyunu takiben, kayada uygun yer bulunca sağlam bir güvenlik istasyonu kurar ve malzemeleri toplayarak arkadan gelen ip arkadaşını yanına alır. Bu sıra ile, çok sayıda ip boylarıyla yüzlerce metrelik kaya uçurumları sistematik olarak tırmanılır.  Kısacası bu, tırmanışın en basit sistemidir. Tabi bu arada belirtmek gerekir ki, tırmanışta kayaya hasar vermek bir dağcı için belki de en büyük günahtır. Doğayı olduğu gibi korumak ve mümkün olan en az hasarı vermek doğaseverler olarak boyumuzun borcudur. Eski günlerde kayaya çakılan kaya  çivilerini artık kullanmamaya gayret ediyoruz mesela. Geleneksel tırmanışta kullanılan malzemeler de yapılan işe yakışır derecede  özeldir: tonlarca çekeri olan ve olası bir düşmenin ortaya çıkarttığı büyük enerjiyi soğuran  özel dağ ipleri, kayadaki milimetrik çıkıntılarda tutunmaya yarayan kauçuk tabanlı, balerin pabucunu andıran, ayağa sıkıca oturan kaya tırmanış ayakkabıları, kaya çatlaklarına sıkıştırılan ve kayada asla hasara yol açmayan, istendiğinde kolayca geri çıkarılabilen emniyet malzemeleri olan takoz ve tıkaçlar.. Kısaca teknoloji tırmanıcılara oldukça yardımcı olmaktadır! Toroslardaki herhangi bir dağ kampından farksız olarak, çadırımızı koca, mis kokan çamlar arasında yeşil bir düzlüğe kurduk. Tek ciddi eksik güzel bir su kaynağı olmamasıydı ve bunun sonucu olarak, aşağı köydeki kaynaktan litrelerce su taşımamız gerekmişti. Dağın ve ormanın derin sessizliği, sadece belli aralıklarla Antalya istikametine doğru üzerimizden geçen yolcu uçaklarının motor uğultuları  ve uzaklardaki Antalya’nın şehir uğultusu ile bölünüyordu. Kısa aralık gününde günışığından etkin olarak faydalanmak için erkenden, daha geceyken uyandık ve kahve, peynir, ekmekten oluşan basit bir kahvaltının ardından yola çıkmaya hazırlandık. Sabahın ilk ışığında, dağlara has serinlikte, çam ağaçlarının arasından, kayanın başladığı yere kısa sürede yürüdük. Sırt çantalarımızda birer hafif ceket, tırmanış  ipleri ve donanımımız, biraz su ile az yiyecek vardı. Aynı zamanda bayram olan bu aralık gününde, tırmanış arkadaşımla dağın doğusunu oluşturan büyük uçurumun tabanında  iplerimizi çantadan çıkarır, tırmanış donanımınımızı hazırlarken, doğuda, aşağılarda güne başlayan masmavi Akdeniz’i ve körfezin kıyısını beyaz bir yığın halinde kapatan Antalya’yı seyredebiliyorduk. Önümüzde gri, dik bir kaya duvarı olarak uzanan rotamız genelde sağlam ve güzel yapıdaydı. Kırık bir camın keskin, testereli köşesini anımsatan bu dikey kayalık yamaçtaki ilk bir saatlik tırmanıştan sonra, Akdenizin parlak sabah güneşi bize ulaştı ve hava aralık ayı olmasına karşın ciddi derecede ısındı. Deniz seviyesine bu kadar yakın yüksekliklerde tırmanış yapmanın doğal bir sonucu olarak, rotamızda, duvarın ortasında  büyük  çam ağaçlar bulunmaktaydı ve bunlardan sağlam olanlarını emniyet amaçlı kullanabiliyorduk. Tırmanışta kolay ve zor etaplar vardı. Sadece el parmak uçlarımız ve ayak burnumuzun sığabileceği kadar çıkıntılardan tutunup tırmanıyorduk; devamlı olarak ip emniyeti alıyorduk. Kaya tırmanışı, özellikle de bu tarz güzel sağlam kireçtaşında yapılınca son derece zevkliydi. Tırmandıkça manzara açılıyor, orman aşağılarda kalıyor, önümüzdeki kayalık dikey deryanın içlerine giriyorduk. Tabi ki her yer beklediğimiz kadar rahat değildi; zor etaplarda sıkıntı yaşadığımız, korktuğumuz da oluyordu. Ne de olsa, yerden yüzlerce metre yüksekteydik artık.Ortalama 200 metre kadar tırmandıktan sonra tırmanış hattımızı bitirdik. Acıkmıştık, tüm gün boyunca sadece biraz su ve bisküvi yemiştik ve akşam Antalya körfezini karartacaktı yakında. Aşağılarda tek tük ışıklar parlamaya başlarken yeryüzüne geri inmek üzere iplerimizi düzenledik. Tırmandığımız uçurumlar boyunca ipi çift kat yapıp geri inmeye başladık. Büyük bir uçurumdan iple iniş yapmak, asla orayı çıkmak kadar güvenli olmaz; siz ve arkadaşınızın hayatı ipe ve ipin geçtiği emniyet noktasının sağlamlığına bağlıdır. Aksilik olup da, ipi çekerken ip takılırsa başınız dertte demektir; uçurumun ortasında kısılı kalmak işten bile değildir. Neyse ki bu konularda tecrübeliydik ve hava kararırken duvarın tabanına ulaştık. Ama bu arada hava kapamış, kara bulutlar dağı basmış, soğuk bir rüzgar içimize işleyerek yorgun bedenlerimizi üşütüyordu. Yağmur bastırmadan, kemiklerimize kadar ıslanmadan önce kampımıza, çadırımızın güvenliğine ulaşmak gerekliydi.Kayanın tabanında, alacakaranlıkta iplerimizi  rulolar halinde sararken, hızlı ve maceralı geçen gün geride kalmıştı. Yeni bir tırmanış rotasının ilk çıkışını yapmıştık: ‘Kırık Ekran’ adını verdiğimiz hattımız arkamızda karanlığa gömülürken, biz de çadırımızda  günün açlığıdan dolayı keyifle yemeğimizi hazırlayıp yedik, menüde tonbalıklı ve sebzeli makarna vardı. Çadırın dışına vuran yağmur neyse ki çok ısrarcı davranmadı.  Geceyi çay ve bisküvi ile devam ettirdik. Yemek pişirdiğimiz portatif ocak susmadı, çayımız devamlı kaynadı. Hava açmış, yıldızlar gökte  dostlarımız olduğunda hala sohbet ediyorduk. Dağlarda, kamplardaki uzun, keyifli sohbetlere zaten hiç doyum olmaz, gece bitmesin istersiniz..Ertesi sabah, önceki günün yorgunluğu ile hafif ağrıyan kaslarımızı gerdirerek, ağır yükümüzü sırtlanıp tekrar hareket ettik. Bir gün önceki senaryo, Sivridağın bir başka kısmında cereyan edecekti. Dik kayalar, uçurumlar tırmanılacak, yatık dünya yine aşağılarda kalacak, tutulacak ve basılacak çıkıntılardan, güvenlik noktalarından başka birsey düşünülmeyecek, birbirimize verdiğimiz ip komutları yalçın yamaçlarda yankılanacaktı. Bundan güzel bir hayat düşünülebilir miydi bir tırmanıcı için?Antalya Beydağları, doğası ve ortamıyla gerçek bir hazine; bir ömürlük keşif var orada. Dağların enerjisiyle kalın…  

Bu yazı yorumlara kapalı.