ALADAĞLAR- MADEN BOĞAZI’nda İlk Çıkışlar -unutulmuş vadi- 2005
Yazının başlığı biraz dramatik oldu galiba! Tamam canım, bu aralar çok savaş romanı okuduğumu itiraf etmeliyim, mesela ‘Ormanda Unutulan Askerler’ gibi…
Her neyse sevgili Tökez pardon Takoz okurları, izninizle Niğde Aladağlar deyince genelde akla gelen klasik yerlerin biraz dışında kalmış ‘ihmal edilmiş’bir bölgeden bahsedeceğim bu yazıda: Maden Boğazı.
Aladağlar’ın kuzey tarafında uzanan ve Yedigöl’e çıkan tur şirketlerinin aşınmış yollarını uzunca bir süredir kullandığı bu boğaz, tırmanıcı ve dağcılar tarafından hemen hiç gidilmeyen bir yer. Bunun en önemli nedeni de, Aladağlar silsilesinin kuzeye gittikçe dere tepeleşen coğrafi yapısı nedeniyle çekiciliğini yitirmesi olsa gerek.. Ancak bu boğaz da en az Cımbar veya Sıyırma kadar tırmanış ve dağcılık değeri taşıyor. Biz de, ne zamandır oraya gitmeyi planlarken, 2005 yılı temmuzu başında kendimizi bir anda Maden Boğazında buluverdik. Yeşil kamp yerleri, şahane gölleri ve hemen hiç tırmanılmamış rotalarıyla Maden Boğazı’nda geçen bir hafta, buraya tekrar dönmenin şart olduğunu bize net olarak anlattı!
Maden Boğazı, adını yakın bir zamana kadar buralarda işletilen bor madenlerinden alıyor. Maden ocağı ve yapı kalıntılarını hala birçok yerde görebilirsiniz. Zaten ulaşımın sağlandığı traktör yolları da ilk bu nedenle açılmış ve şimdi yaylacılar ile turizm şirketleri tarafından kullanılıyor. Maden Boğazına Demirkazık köyü civarından ulaşım oldukça basit. 2600 metre yükseklikteki Karagöle kadar, bozuk olsa da esaslı bir traktör yolu var; zaten çoğu tırmanış rotası ve dikkate değer duvar bu civarda bulunuyor. Karagölün yanında kamp yapmak lojistik açıdan akıllıca, buradan en uzak rotanın tabanına bile bir / bir buçuk saatte yürüyebilirsiniz. Traktör yolu Dokuzgöz köyü üzerindeki mezarlığın yanından ayrılıp doğuya doğru yükseliyor ve Karagöle kadar 8 kilometre kadar kıvrılarak uzanıyor- yine de yürümek için yorucu bir yol olduğunu söylemeden geçmeyeyim. Maden Boğazı, Cımbar vadisinin kuzey sınırı boyunca uzanıyor diyebiliriz. Cımbar vadisi yönüne (güney yöne) inen birkaç dağ vadisi esas tırmanış alanlarını oluşturmaktadır.
Vadinin daha yüksek doğu kısımları çok daha tepelik, düzlük, tabanında göller barındıran dere-tepe arazilerden oluşuyor ve daha ilerdeki Akçay yaylası üzerinden Cımbar vadisinin sonuna veya Yedigöl platosuna geçilebiliyor. Bu arada, Aladağlar’da görülebilecek en mükemmel dağ göllerinden biri de 2800 metredeki ufak, çevresi yeşil çimenli Çömçe göl olsa gerek. Görmeden geçme vatandaş!
Tırmanış arkadaşlarım Haldun Ülkenli ve Alper Kabran ile Maden’de geçirdiğimiz üç günde üç değişik uzunlukta geleneksel rota tırmandık. Bunlar karakter itibariyle harbi Aladağ rotalarıydi – bazen çürük ama normalden (esas Aladağlar’dan) görece daha sağlam olduğunu düşündüğüm kireçtaşı tırmanışları..Aladağlarda, ama görmediğimiz ve tırmanmadığımız bir yer, ne garip bir his!
Bir kere, ilk olarak basit ama uzun bir alıştırma – keşif tırmanışı yapmamız gerekiyordu. Kuzey sırtından yaptığımız III+, IV+ derecelik etapları olan uzun sırt traversi bizi üstü uçak indirecek kadar düz bir plato olan Kelkır Tepe’ye çıkarttı. Bunu da Cimbar vadisi sınırındaki tüm basit zirveleri batıdan doğuya geçerek sonlandırdık. Böylece bölgenin genel konumunu ve şeklini de kafamızda yerleştirmiş oluyorduk.
Sonra, Karagöle gelen ve gölün biraz ötesinde dikildiğini gören herkesin aklına fena halde giren sivri konik şekilli kulenin kuzeydoğu yüzünü tırmandık. Adını Alper’in okuduğu berbat kitaptan esinlenerek Karakule koyduğumuz ve aslında uzun bir sırtın en uç kısmındaki duvar olan bu rota, gerçekten zevkli ve sağlam bir tırmanış çıktı: IV, V derece ve 200 metrelik bir tırmanışla, göl kıyısından dürbünle bizi izleyen Sobek kamp bekçisinin de yüreğini ağzına getirerek işi bitirdik.
Son gün ise, boğazın ucundaki Davlumbaz Dağının kuzeydoğu yüzüne girelim dedik. Bu boğazın en büyük yüzlerinden birinin kolay sayılabilecek ama dik ve bazen çürük bir rotası .. yine de, sağlam ve zevkli etaplar da verdi bize. Ancak bu rotanın inişi neredeyse tırmanıştan daha uzun ve riskli oldu: taş düşen, karlı ve büyük bir yüzeyden, etap etap geri geri tırmanarak inmemiz gerekti!
Uzun lafın kısası, ihmal edilmiş ve az kişinin varlığının farkında olduğu Maden Boğazı, beklemede olan bir tırmanış potansiyeli barındırıyor. Boğazın özellikle giriş kısmındaki kanyon ve uzun kaya duvarları, belirgin sağlamlıkları ve farklı kaya yapıları nedeniyle büyük bir sportif tırmanış ve alpin spor rota potansiyeli taşıyorlar. Geleneksel tırmanış için de orta uzunlukta (200-400 metre aralığında) birçok alpin kaya rotası var. Güzel, sulak kamp yerleri ve ulaşımın görece kolaylığı da bu bölgede tırmanışın biraz olsun yaygınlaşmasına belki yardımcı olacaktır.
Bildiğinden değişik bir Aladağlar ortamında tırmanmak isteyen herkes takozu ipi kapıp gitsin, eğlenmeden gelmesin derim! Dağlı ve kayalı günler dileklerimle..
Bu yazı yorumlara kapalı.