ALADAĞLARDA YENİ GELENEKSEL DUVAR ROTASI ‘GİULİO CESARE’
Temmuz ayı geldiğinde, İtalyan tırmanış partnerim Gilberto Merlante ile beraber birkaç tırmanış yapmaya karar verdik Aladağlar’da. Bayram zamanıydı ve yollar fena kalabalıktı, İstanbul çıkışı otobanın doluluğundan biraz olsun sefil olsak da, gece olduğunda Aladağlar’a varabildik. Çukurbağ köyünde dostlarımız Recep ve Zeynep’in Climbers Camping’i gece için kampımız oldu.
Ertesi gün, 4 temmuz 2016 tarihinde ilk hedefimiz, kamp yapacağımız Emli boğazı sonundaki Kocadölek (2000m) idi. Hava pek iyi değildi; sisli ve bulutlu, ama her nasılsa hiç yağmur olmayan garip bir iklim hakimdi. Dostlarımız Münir ve Tuğçe Kepir eşliğinde Akşampınarı’nın altındaki Kocadölek’e vardığımızda daha ancak gün ortası idi ve kalan yarım günde kısa bir ısınma çıkışı yapalım dedik, ertesi günkü tırmanışlar öncesi bizi pek de yormayacak, ama günü tozlu topraklı, sıcak Kocadölek’te geçirmemizi engelleyecek türden.. En yakın ideal hedef Yeniçeri dağının kuzey kulesinin slablı kuzey yüzü idi. Canımız kaç ip boyu istersek çıkmak için toplandık ve çadırımızdan 200m ötede başladık tırmanmaya! Sonunda kayada 4 ip boyuna varan bir slab rotası çıktık; geneli III, III+ derecelik basit, bazen boşluklu olabilen ve ara emniyeti kısıtlı, ama kaymak gibi gri ve genelde temiz yüzeyde tırmanış ile tepede yolu kesen (ve akşam saati yalaşırken vardığımız) kızıl duvarın tabanından Akşampınarı’na basit tırmanışla geri indik. İki saatten biraz çok süren bu keyifli ve basit ısınma rotasına ‘Warm-Up Day’ adını verdik (4 ip boyu, 240m uzunlukta ve III, III+ derece slab rotası). Sanırım bu karakterde rota az vardır, kolay kaya tırmanışı ve homojen. Gerçi, ara emniyeti kıt olduğu için acemi ekiplere önerilmez türde bir rotaydı bu- söylemesi gereksiz, rotada ara emniyet pek de yoktu. Bir de, ilk ip boyu sonunda paslı bir sikke ve ona bağlı çürük bir yardımcı ip bulduk (muhtemelen Emre-David veya Alper Sesli’lerin bu yüzdeki tarihi çıkışlarının ip inişinden kalmıştı).
5 temmuz günü hava kötü ve sisli olduğu için yakın gözüken ama aslında uzakta olan bir duvarın tabanına kadar 400m berbat bir çarşağı oflaya puflaya çıkıp, sonunda rotayı beğenmeyerek Çukurbağ’a, Recep’in mekana inme kararı aldık. Tam öncesindeki Kaçkar ve Erzurum seferi gibi, kötü hava yine bizi yakalamıştı- gökler çelik grisi olmuştu! Ama aklımda güzel bir duvar çıkmak vardı; 2001 kışında ilk rotasını Kanadalı tırmanış arkadaşım Tom C. Clark ile açtığımız (Lunar Eclipse rotası) Narpuz Gözcü kulesi güneydoğu duvarı.. Geçen yıl bu güzel kulenin güneybatı duvarında iki yeni rota açmıştık ve kaya kalitesi şahane idi, bakalım bu sefer, ters yöne bakan duvar nasıl olacaktı? Bir de, dikey bir kaya yüzünde yeni iyileşmeye yüz tutan -ve hala 6 dikişin kornea’da sabit olduğu- sağ gözüm ile nasıl tırmanacaktım? Bu da bir muamma idi…
6 temmuz 2016 sabahı gri bir sabahta acele etmeden içtiğimiz kahvenin ardından Gilberto’un Alfa Romeo arabası ile Sokulupınarına doğru yola çıktık- şansa, arabanın tabanını vurmadan vardık. Sanırım oraya en lüks gidişim buydu bu aradaJ Hazırlanıp çantaları sırtlandığımızda sis ve gri bulut dağılmıştı ve hatta güneş bile vardı. Narpuz’un darını geçince rotamız hemen solda tepemizde beliren kızıl-gri duvardı, masif ve güzel gözüküyordu sabah güneşi altında. Çift ipi açıp derledik, malzemeleri kuşandık, kaya ayakkabıları ayaklara zorla geçti… elleri tozladım, ilk ara emniyet nasıl ve nerede olsun? İşte tırmanış başladı! O sihirli an- bilinmedik bir duvarda ilk hamleler..
İlk ip boyunda mükemmel sağlamlıkta gri kayanın dik yüzeylerinden devam ederek iyi bir istasyon setine vardım (IV+ 60m) ve Gil lider giderek ikinci ip boyunun daha da dikleşen yüzey ve çatlaklardan, kısa etapla (V+ 35m) rotanın kilitini oluşturan negatifimsi bir çatlak köşenin tabanına ulaşıp istasyon kurdu (burası biraz çürüktü, ama Aladağlar standartına ulaşacak kadar değildi henüz). Gil üçüncü ip boyuna devam ederek dışa atan zor çatlak köşeyi bol friend atarak tırmanınca (18m kadar VI, VI+ derece, ara emniyet iyi ama basış eksik ve tutuş ters) devamında kolaylaşan yüzde sağa yükselen tırmanışla (IV, 35m) sağdaki dik sırtın tepesinde istasyon kurdu. Dördüncü ip boyunda lidere ben geçtim ve 8-10m kadar traversle sağa (III, III+) boşluklu geçiş ardından baca-çatlakla başlayan dik yüzeyin çatlak ve sırtlarda zevkli, sağlam tırmanışla (V, 60m) kumsaati bulduğum bir istasyona ulaştım. Neşeliydim çünkü çok güzel, zevk veren etaplar düşmüştü bana- gözüm de iyiydi, tırmanışı engellemiyordu şükür ki. Gil’i alınca yanıma, o lider devam etti ve son kısımda zevkli ve dik bir çatlakla (V+, 40m) kulenin zirvesine kavuştu. Genelde iyi ara emniyetler ve hemen hep sağlam, masif kayada güven verici tarzda devam eden tırmanışta sadece friend ve stopper takozu kullandık, ara emniyet seçeneklerinin bolluğu nedeniyle taşıdığımız sikkelere hiç iş düşmedi (kaya çürük olduğunda bazen sikke tek seçenek olabiliyor zira). Böylece sevgili dostum Gilberto ile tırmandığımız rotaya onun hep konuştuğumuz sempatik oğlunun ardından ‘Giulio Cesare’ (235m, 5 ip boyu, V+, VI+ derece) adını verdik. Ama benim şartım, oğlunun büyüyünce bu rotayı tırmanması gerektiği idi:-)
İniş ise her zamanki gibi ayrı bir olaydı. Gözcü kulesi masifinin hiçbir yerden kolay inişi yok; genelde zahmetli iniş var burada. Arkalarda, uzakta uzandığını gördüğümüz ve önü uğraştırıcı kulelerle (jandarmlarla!!) kesik berbat çarşak kulvarı yerine doğuya , yüzlerce metre aşağılardaki çarşağa inen bariz bir kaya kulvarına girdik ve önce 70-80 m serbest inişin ardından (etap etap III, III+) uçuruma dayandık. Yine o hissiyat- yol kesik ve altta ne var bilmiyoruz, tam macera… Sağlam, çatlaksız kayada biraz arayış ardından benim kadar büyük bir kumsaati (Gil’e göre iki boltlu istasyondan sağlam!) ilk iniş istasyonumuz idi (55m) ve ardından bir çam ağacına yardımcı ip dolayıp devam ettik iple (50m). Umutsuzca çürük bir uçurumda dikilen çürük bir kulenin tepesine indim; üst kısmı korkutucu şekilde çürük kayadan oluşmuş kulenin tümüne 5m yardımcı ipi dolayıp, alttaki çarşağa temizce uzanan negatif duvardan yere vardık (30m). Stresli inişin yatık çarşakta son bulması ile rahat bir nefes almak kadar güzel ne var…? İşler her an ters gidebilir uçurumdan, hele ki bilinmedik zeminden iple inişte.
Yorgun bünye ile Kazıklı kanyonundaki spor rotalara coşmak iyi bir fikir olmasa da, eğlenceye yağmur yağana dek devam ettik ertesi gün. Bacaklar kollar leş gibi konglomeranın negatiflerinde yandı tutuştu:-) İşte kireçtaşına yolculukta bir sayfa daha açmıştık- teşekkürler Gil! Ve benim için en önemlisi, ameliyat sonrası sağ gözümün yeniden bu tarz tırmanışa dönmemi engellememesi olmuştu.
Jül Sezar’ı selamlamak isterseniz eğer, orada, Narpuz’un girişinde sizi bekliyor; onu bekletmeyin!
Bu yazı yorumlara kapalı.