1 Mayıs 2019

ANNAPURNA 1 DAĞI (8091m) TIRMANIŞINDA ZİRVE!

(Fotoğraflar: Tunç Fındık, Don Bowie, Sergey Baranov, Nims Dai, Tenji Chumbi Sherpa, Sebastiano Valentini)

Annapurna dağcılık  tarihinde ilk çıkılan 8000 metrelik dağdır. 1950 yılı ilkbahar ve yazında, zamanının en iyi Fransız dağcıları, dünyadaki en yüksek 10. dağ olan bu zirveye tırmanmayı başarmışlardı. Maurice Herzog ve  Louis Lachenal,  büyük bir takımın çabaları ile kuzey yüzünde, bugün Fransız rotası olarak bilinen rotadan zirveye çıktılar. Hikayeleri ‘Annapurna-Premiere 8000’ kitabı ile ölümsüzleşmiştir.

Evet, işte bu efsanevi dağda, 8091 metre yüksekliği ile dünyadaki en yüksek 10.dağ olan Annapurna’da zirveye çıktım. 27 mart- 29 nisan 2019 tarihleri arasında, uluslararası bir tırmanış ekibinin üyesi olarak  katıldığım bu zorlu çıkışta, 23 nisan 2019 günü saat 15’de Annapurna dağının zirvesine ulaştım.  2012 ve 2016 yıllarındaki  iki tırmanış denememde koşulların olumsuzluğu ve büyük çığ riski nedeniyle zirveye ulaşamamıştım, bu sefer  farklı bir rotadan tırmanışla (kuzey yüzü, 1977 ‘Dutch Rib’ yani Hollanda Mahmuzu rotası) tırmanışı tamamlayabildik.  Böylece devam eden 14×8000  projem dahilinde toplam 12. 8000 metrelik tırmanışımı yaptım (2 sefer Everest ile toplam 13 adet 8000’liğe çıkmış oldum). Ve şimdi önümde Gasherbrum 1 ve Nanga Parbat olmak üzere iki farklı 8000’lik dağ çıkışı var.

Annapurna öncesinde Everest Dağının ana kampına 4-20 mart tarihlerinde sevgili arkadaşlarım Serpil Taman Çakıcı, Serdar Er, Ramazan Çevik, Selma Bektaş, Şeniz Çelebioğlu, Mustafa Arslankurt, Gülay Çağlı, Dilek Kömürcü, Saniye Yıldırım ve Barbara Buckowska ile beraber yaptığımız, sonucunda  5500 metrelere iyi aklimatize olmamı sağlayan bir trekking  yaptık. Ardından, Annapurna dağı ekspedisyonu için Katmandu’da 25 mart günü ekibimle  buluştum. Aralarında Don Bowie (Kanada), Sophie Lavaud (İsviçre), Sergey Baranov (Rusya) Sebastiano  Valentini (İtalya) gibi dostlarımın da bulunduğu bir  uluslararası takımın parçası idim. Dağın 4200 metredeki kuzey  ana kampına 1300 metredeki Tatopani köyünden doğrudan helikopterle uçtuk. Bu izole, zor konumdaki ana kampa ulaşım gerçekten dertli;  özellikle yüklü hamalların geçmesi zor ve riskli olan, dikeylik sergileyen ve patikası olmayan  kanyonlar ve dere yatakları olan derin boğazlar  ulaşımı  kısıtlıyordu.  Vardığımızda sert bir kış sonuydu ve yerde  yarım metre  kadar kalınlıkta  bir kar örtüsü vardı. Ana kamptaki diğer  komşularımız bir Çin-Japon takımı ve bir de Hint-Çin takımı idi. Tırmanışı Makalu bölgesinden çok  güçlü ve deneyimli  bir Nepalli Sherpa olan Tenzi Chumbi Sherpa (diğer adıyla, Bahadure) ile  beraber partner olarak  yapacaktım.

Bu arada, 14×8000 projesini  7 ay gibi  kısa bir sürede  tamamlamayı hedefleyen Nepalli eski Gurka askeri Nims Purja (popüler adıyla Nims Dai) de bizimle aynı ana kampı paylaşıyordu ve onunla da kısa sürede dost olduk. Umarım  bu zorlu hedefini istediği gibi tamamlayabilir- olağanüstü  zor bir  girişim elbette, ancak onun için  gönlümde özel bir yer var çünkü çok güçlü, gözüpek ve cesur bir insan..

Annapurna tehlikeli ve ölümcül bir dağ.  Bu dağın hiçbir yerinden kolay tırmanış rotası yok; her rotası çok dik ve teknik çıkış gerektiriyor,  her rotasında  çığ riski var! Her ne kadar  tırmanışı kötü şöhrete sahip K2 dağına nazaran  o  kadar zorlu ve devamlı surette  dik olmasa da, berbat  havası (hergün yağan karı ve şimşekli havası, devamlı sert rüzgarı) ve her yerden   düşen  korkunç buz çığları ile Annapurna  belki de dünyanın en tehlikeli zirvelerinden.. Bugüne dek zirvesine çıkmış 266 kişiye nazaran 71 kişi bu dağda çığ ve yükseklik hastalıkları nedeniyle can vermiş,  zirveye çıkan her üç dağcıdan biri istatistik olarak iniş sırasında  hayatını kaybetmiş (kaynak: Himalayan Database, Elizabeth Hawley ve ekibi). Ayrıca Annapurna’nın bir diğer özelliği de, 2. kamptan öteye etkin olarak  aklimatize olmaya (yüksekliğe uyum süreci)  pek  izin vermemesi. Kısaca, 5500m’den sonra ciddi derecede çığ riski içeren tırmanış rotası nedeniyle bu dağ üzerinde istediğinizce inip çıkmak  mümkün değil (çözüm olarak, ya önceden tamamen aklimatize olarak gelmek gerek, ya da  büyük risk alıp aklimatize olmadan zirveyi zorlamak gerekiyor ki bu da irtifa hastalığını göze almaktır). Bu durumda, biz de 1. ve 2. kamplarda  iki sefer birkaç günlük sürelerde  rotasyon yaptıktan sonra, bunun  üzerine tek seferde, o da zirve seferinde olmak üzere, tırmanışı yaptık (düşünürseniz, 5500m, birçok dağın sadece ana kampı irtifasıdır!). 7000 metreden sonra, ben de tek bir tüp oksijen kullanarak bu durumu biraz olsun  kendim için elverişli hale getirmeye gayret ettim.

Tırmanış rotamız, 2. kamptan 3. kampa olan etapta (5500m-6500m arası)  en çok riskliydi, devasa bir buz çığı parkurunda -ki bu kilometrelerce alanda ‘coğrafi değişiklik’ yaratacak potansiyelde bir buz çığı parkuru idi- birkaç riskli saat geçirmek lazım geliyordu. Sağ taraftaki ‘Fransız Rotası’ buzulundan düşen devasa buz çığları,  ‘Dutch Rib’ rotasının buzuna ulaşım etabını tehdit ediyordu ve  kilometrekarelik alan buz çığı artığı ile  doluydu. Bu etap, tepedeki tehdit edici, eğri büğrü şekilli,  ne zaman devrileceği belirsiz serac  denen 30 katlı ev boyutundaki  buz duvarlarının altında iki saat kadar geçirmeyi gerektiriyordu…’Dutch Rib’ denen keskin buz mahmuzunun tabanına ulaşım için bu tehlikeli etabı, -sadece zirve taarruzu sırasında- yüreğimiz ağzımızda,  bir sefer geçtik. Bu, asla  tekrar etmek isteğim olan bir etap değildi!

Tırmanışın ‘Dutch Rib’ denen buz mahmuz/sırtındaki devamı 50-90 derece arası alpin buz tırmanışı idi ve hem güvenli hem de  gayet zevkli, gerçek tırmanış etapları veriyordu. Rotanın sabit hatla döşenmesi için  gayretle çalışan Nims dai ve ekibine ne kadar teşekkür etsek azdır, bu tırmanışın başarıya ulaşmasında gerçek kahraman onlar idi. Bu etabın son kısmı 90 derece eğimli bir cam buz duvarında, 6400 metrede son derece boşluklu bir  etaptı.  Velhasıl böylece, 21 nisan günü 6500 metredeki 3. kampa çıktık  ve ertesi gün, 22 nisanda,  derin karda bata çıka tırmanarak 7000 metrede, bir buz duvarının korumasında 4. kampımızı kurduk. O gece,  22 nisan gecesinde, kesintisiz bir rüzgarın yarattığı soğuk  eşliğinde saat 22. 30 gibi tırmanışa başladık. Sabaha kadar hiç kesilmeyen rüzgar  ile daha da sertleşen soğuk bizi oldukça üşüttü, sabah olup gün bize varana dek ayaklarımı hissetmediğimi itiraf etmem gerek.. Tahminim, gece hava ısısı -35 dereceler idi. 23 nisan şafağında güneşin bize varması ile tüm gece bizi döven rüzgar bitti, ancak 7800 metrede, zirvenin tabanına kadar  ‘Sickle Glacier’ yani ‘Orak Buzulu’ üzerindeki yükseliş, diz boyundan derin karda adeta bir tünel açılması manasına geliyordu, bu irtifa için büyük bir çaba. Tahmin edeceğiniz üzere, saatler alan bu etap ile öğlen sularında zirvenin altlarına vardık, ancak ekip oldukça yorulmuş bir durumdaydı ve herkes  karlarda oturuyordu..  Son bir engel, zirve kayalıkları! Saat öğlen oldu artık, normalde Annapurna, iklim olarak bu tür bir girişime izin vermezdi (öğlenden itibaren hava bozar ve fırtına-rüzgar-bulut oluşumu olur). Ancak bu sefer şansımız bizi hiç terketmedi ve  bulutsuz, temiz bir öğleden sonrada, M3 ve 40-55 derece eğimli kar-buzdan oluşan  ‘Fransız Kulvarı’ ile Annapurna’nın 8091 metrelik ana zirvesine  saat 15 sularında ulaştık.  İnanılmaz bir durum! Çok mutluydum! (bu arada, Annapurna’da ana zirvenin konumu çok karışıktır, farklı bir yerden çıkıldığı takdirde ana zirveye varmak mümkün olmayacaktır, ki geçmişteki birçok çıkışta bu olmuştur!). Velhasıl, bu sefer başarı bizimdi ve toplam 30 kişi kadar  büyük ekip farklı zaman dilimlerinde zirveye ulaştık. Zirvede geçen 10 dakikadan az süre benim için  büyük bir ödüldü. Manzara müthişti,  hafif bir pus içinde tabanı gözükmeyen güney duvarı, uzaklarda Dhaulagiri, 7000 metrelik sarp zirveler..

Toplamda 18 saat kadar süren zirve tırmanış günü sonunda, hava kararmaya yakınken  4. kampa indik. Geceyi burada, 7000 metrede, bir çadırda 4 kişi tıkış tıkış, sefil şekilde geçirdikten sonra (ki, bu irtifaya sınırlı miktarda taşıyabildiğimiz  yiyecek ve yakıt tamamen bitmek üzereydi) ertesi gün pılıyı pırtıyı toplayarak  ana kampa vardık.  Türkiye’ye hızlı şekilde döndüm; 29 nisan günü, zirveden sadece 6 gün sonra İstanbulda idim.

İşte böyle! Şimdi sırada bu önümüzdeki yaz, Türkiye Dağcılık Federasyonu tarafından düzenlenen,   Pakistan’daki Gasherbrum 1 dağı (8058m)  tırmanışı var ve bu çıkış için, ekip üyesi sporcu dostlarım Güçlü Özen ve Adem Gül ile beraber  7 haziran akşamı İstanbul’dan hareket edeceğiz.

Annapurna tırmanışımda beni yalnız bırakmayan, daima yanımda olan  destekçi ve izleyenlerime sonsuz, kalpten teşekkürler! Söylemem gerekir ki, bu tırmanışın esas, büyük bir ana sponsoru yoktu ve bunu sağdan soldan ‘yamayarak’ başarabildim. Bu tırmanışı parça parça yamamamda destek veren  tüm dostlarıma ve maddi manevi desteklerini hiçbir zaman esirgemeyen The North Face’e büyük teşekkür! İletişim konusunda yardımcı olan Teknomobil Türkiye’ye büyük teşekkürler..  Atlas Kamp, Grivel, Nunatak, Suunto ve Solgar şirketlerine destekleri ve  malzeme yardımları için müteşekkirim.

SUMMIT AT ANNAPURNA 1 (8091m)!

23rd april 2019, I  have summitted  world’s 10th highest peak, Annapurna 1, at 8091m altitude, which leaves me with unclimbed 2 summits for 14×8000 project, and these are G1 and Nanga Parbat in Pakistan.

Annapurna expedition started in Katmandu  25th march, with an  international team of climbers (such as Don Bowie of Canada, Sergei Baranov of Russia, Sophie Lavaud of Switzerland) and 28th we arrived to the base camp. I was to climb with a very fine and strong Shewrpa friend of mine, Tenzy Chumbi Sherpa (aka Bahadure) of Makalu, Tashigaon area.  Our neighbours were  a team of sympathetic Chinese climbers, as well as another neighboring Indian/Chinese team, and  the indomitable Nims Purja brother (known to all of us as Nims Dai) who would be attempting to climb all  fourteen 8000m peaks  in as short time as  7 months, was there too! This great soul and his strong teammates proved  very hardy mountaineers and  I am certainly glad we were able to summit all together! By the way, we keep our fingers crossed for Nims, and will be thinking of him all along, wishing this  nicest  man and his mates  success and health! 

 Anyway, we  got to the base camp of Annapurna at 4200m altitude with helicopter, because trekking  to the North  BC Annapurna is rather problematic (not the south BC, which is a tourist spot!), even more for loaded porters due to the lack of a trekking route in the narrow, exposed canyon walls.. Annapurna is  a dangerous peak with huge avalanche danger  once you are on any route itself, and this mountain has no ‘easy’ route anywhere on its serac-infested icy  flanks.  Annapurna  really  does not allow you to acclimatise well, by going up and down many times above c2, like  on other high mountains, due to  the risk of avalanches. Thus, this time we only were able to  acclimatise up to c2 level which was around 5500m, and the rest  of the route we only climbed during the summit assault, as it was. This creates a great problem for the climber due to the risk of altitude sickness from lack of acclimatization. But anyway, this was Annapurna!  As well as avalanche danger, this peak has a bad reputation for creating its own brand of  adverse weather too. Every day, lots of snow and electrical storms are the norm here, in this dark north face.. More snow, and more avalanches of course, enormous sizes, ones of which  you do not get to see other places. In short, this is a rather scary, very dangerous, much tension-filled Himalayan peak.  

Beforehand, I was thinking our proposed route was  the so-called German 1980 route of the north face, but this happened  not  to be; Nims dai and rope fixing team rightfully decided to take on the technically harder, but definitely safer  ‘Dutch Rib’ route of 1977, with a new variation of 55 degree snow and ice for the first 300m of the R-hand wall of the spur..  The approach to the bottom of this fine-looking ice-blade of  a spur  was frighteningly  fraught with devastating ice avalanche risk  from the French route flank, and this unfortunately for an unterminably long  time, as you are directly under the threatening, towering seracs. But then, once you are  on the ice-spur  itself, it is a delightful ice climb in it’s own right (with all due respect & credit to the  heroic  efforts of the rope fixing team, who did a marvellous job of equipping the spur and the rest above!) The Dutch spur offers  perfect, exposed climbing on 50 to 90 degree ice, with the vertical blue-ice  pitches of the  final serac pitch   being really cool!

Thus, 23rd of april 2019, before midnight we started  climbing from c4 7000m (it was a very cold, windy  night until the first light, and I was so very  cold)  and ascended  all night long  on the upper part of the north face of the Annapurna, namely the flattish, wide ‘Sickle Glacier’.  Snow was rather deep in general and  with what 30 climbers passing, there occurred a deep trench in the snow, snaking towards the main summit of Annapurna. By midday everybody was utterly exhausted due to altitude and post-holing in the snow. The last  obstacle was the slabby, yellow colored summit rock bands- and this was bypassed on the  R-hand side by  means of the  ‘French Couoir’, a gully of 300m or so, direct to the summit (locating the real summit in Annapurna is a genuine  problem, and if you do not approach by the ‘French Gully’ you sure do not arrive to the main summit, but to the lower summits on the left of the ridge- this has frequently happened with before parties, as far as I know).

 We were outstandingly  lucky this very day, because we had  attained the summit of Annapurna, a  lofty, cornice-ridden snow and ice ridge at 8091m, around 15.00 PM, a  rather late time for an 8000m peak. Luckily, the weather was perfect- no wind, visibility  and ceiling unlimited, and it happened to stay that way all late day and night. Distant grey clouds, Dhaulagiri, the Fang, the south face in swirling mist,  a grand view!  I stayed up 10 minutes perhaps, some photos and a usual 360 degree summit video.. The team was arriving  piece by piece, everyone rather elated at being able to summit.

This was a long summit day of around 18 hours, round trip from c4 up and back.  I myself was at c4 7000m before dark, by 17.30 hours and in fact,  I did not hurry to descend, it was a magnificent evening to enjoy the mountain views.. The night was cold and hypoxic at 7000m altitude, in the tent we slept 4 people, with 3 sherpa friends of mine.The next day I was at base camp by  midday, and next day down in civilization bound for Pokhara and Kathmandu.

Consequently, I was very happy- it was an anticlimax after my hopeless, dangerous attempts of 2012 and 2016, which I had to give up then, due to great avalanche  danger.  Annapurna became my 12th 8000m peak from the 14×8000 roster and and in total, my  13th 8000m peak (due to 2xMt. Everest). Once more, I must admit I was ultimately lucky, all the stars being in line for me.. 

I am grateful to The North Face  Turkey, whom I am their local athlete, and who paid a percentage of my expedition expenses. To Grivel, with whom I am athlete also, I am grateful for their kind support. All individuals and companies (Teknomobil Turkey, Solgar, Suunto, Atlas Kamp, Nunatak, Canon)  who supported me with their fine equipment and products, ı sincerely remember you. And  all  my supporters and  loved ones,  you are great! Thanks to you each, for your unsverving attention!

What is next? By june 7th I will be starting to climb Gasherbrum 1 8058m in Pakistan’s Karakoram range, with 2 friends of mine, supported by Turkish Alpine Club TDF, which is first-ever time 8000m peak for them. Until then, stay safe!  

 

 

 

Bu yazı yorumlara kapalı.