3 Kasım 2017

HAKKARİ SAT DAĞLARI, SATBAŞI KULESİ (3475m) DOĞU SIRTI İLK ÇIKIŞI

(Fotoğraflar: Hacı Tansu, Tunç Fındık, Cemal Zerepcan)

Hakkari’nin Cilo ve Sat dağları… 2017 yılı sonbaharı biter,  inceden  kış günleri  gelirken, aklımın ucundan bile geçmiyordu desem buraya gitmek, sanırım doğru olur! Bu bölge güvenlik meselesi nedeniyle bir sefer daha  aklımızdan uzaklardaydı en son gittiğim 2014’den sonra, ama ne derler, kısmette yine gitmek varmış. Hakkari dağlarının  gerçek dostu, ve ne mutlu ki bizim de  dostumuz  olan Hacı Tansu,  Antalya’da  bir tırmanış dönüşünde beni  arayıp ‘Buraya gelirseniz tırmanabiliriz, durum uygun!’ dediğinde, çark dönmeye başlamıştı bile. Özel bir askeri izin ile, uzun yıllardır güvenlik meseleleri nedeniyle dağcılık ve tırmanışa kapalı olan  Sat Dağlarına (İkiyaka Dağları olarak da bilinir)  gidecektik. Sat dağları silsilesi, Yüksekova’nın hemen güneyinden başlayan Cilo silsilesinin doğu tarafında bulunan ve Dağlıca boğazı ile   oradan  ayrılan bir dağlık arazi; Cilo’ya nazaran daha alçak irtifalara sahip olup, sivri granit kulelerden  oluşan bir dağlık coğrafya. Kuzey yüzlerde buzullar içeren bu sarp dağ alanı,  Sat Gölleri olarak bilinen  birçok irili ufaklı göle evsahipliği yapıyor. Bu dağların en yüksek noktaları, tam  Türkiye-Irak sınırında bulunan  ve 3800 metreleri aşan dört zirveli   Çarçelan (Gevaruk) dağları.

Böylece, sevgili arkadaşım Cemal Zerepcan ile beraber, ayağımızın tozu ile birkaç günlük kısa bir sefer için doğuya uzandık. İstikamet, Van üzerinden Hakkari idi; olaysız bir yolculukla Hakkari’ye vardık. Ekibimiz, Ankara’lı  fotoğrafçı arkadaşımız Halil Korkmaz’ın bize katılması ile dört kişiye çıktı. Heyecan doruktaydı çünkü hiç bilinmedik bir dağ coğrafyasına gidiyorduk.

Sat Dağlarına giriş için Yeşiltaş köyünden geçtik (tabi kesinlikle söylemeye gerek var ki, burası  güvenlik bölgesi ve özel izinlerle hareket ediliyor, her karakolda izinler kontrol ediliyor) ve  Gıyas arkadaşımızın sürdüğü pikap ile derin, sarp yapılı  İştazın Boğazına girdik. 1300 metredeki Yeşiltaş köyünden zigzaglarla yükselerek bir  saattten çok süren araç yolculuğu, daha bu sezon  yepyeni açılmış toprak yol ile bizi 3200 metrelerdeki bir sırtın omzuna çıkardı ve burada Sat Göllerinin ilk manzarasına şahit olduk: ufuktan ufuğa sivri konik kulelerden oluşan bir granit coğrafyası.. Nereden başlasak ki? İlk adım, yolun gittiği  2800 metredeki Sat Göllerine inmek oldu ve  o gece için kampımızı burada en büyük gölün  doğu kıyısında kurduk.  Mevsim sonunda her yerin son derece  kurak olmasına karşın burada temiz  su kaynakları vardı, aslında göller bile içmek için uygundu, kamp yeri düzlük ve rahattı. Ama en ilginci,  uzun yıllar savaş alanı olan bu dağ coğrafyasının  her yerinde paslı şarapneller,  her tür mermiler, mühimmat artığı  vb olmasıydı.  Askeriyenin her an hissedilen varlığı haricinde hayaletli, yalnız, unutulmuş dağlar.. ve tabi bu yalnızlığın, yalıtılmışlığın verdiği,  insanı kemiren ürpertici  bir his, bu soğuk, rüzgarlı ve  mat sonbahar gününde herşeye  hakimdi.

Öğleden sonrayı gölün üzerindeki kayalık ufak kulelerden  birinin doruğuna basit serbest  tırmanışlar yaparak, biraz hareketle geçirdik, bunun yararı   yakın bölgede yarın yapacağımız tırmanışın güzergahına karar vermek oldu. Gün sert rüzgarlıydı ve iki gün içinde geleceğini bildiğimiz  kötü hava cephesi öncesinde, tırmanışa izin verecek olan  kısa bir iyi hava  olacaktı. Ertesi günkü amacımız, bu tarafın en belirgin kayalık zirvesi olan ve batıdan devasa bir taş boynuz olarak gözüken ‘Satbaşı Kulesi’ne tırmanıştı, 3500 metreye uzanan bu kulede sanırım  bir rota bulabilecektik. Bu dağın eskilerden beri burada yaşamış Süryani’lerce verilen adı ‘Garesuşini Sere Sate’ yani Sat gölü üzerinde yükselen dağ’. Biz ise kısaca ‘Satbaşı Kulesi’ dedik.

Ertesi sabah,  27 ekim 2017 sabahında çok erken kalkmadık, toparlanıp yola çıkmamız yediyi geçti. Rüzgarlı ve serin bir gündü. Doğu yönde, göllerin üzerine çıkarak  Düztepe tanımlı  dağın kenarındaki bele  geldiğimizde Satbaşı Kulesi batı yönde iri bir kaya yığını olarak gözüküyordu ve belirgin bir üçgen duvar yolu kesiyordu. Rotamız işte burasıydı, bu kayalık sırt hattında bir geçit bulacaktık. Yanımızda alpin kaya tırmanışı için ancak  yetecek  kadar malzeme vardı: bir  adet 60 metre  uzunlukta ince dinamik   dağ ipi,  seçilmiş bir set   telli takoz ve friend, bolca perlonbant ve  karabinler.. Kaya ayakkabısı getirmemiştik ve rotayı dağ botlarıyla tırmanacaktık.  Dikliğin  ve boşluğun arttığı yerlere kadar  ip açmadan, sağı solu kolaçan ederek  ilerledik. Bu sırada hava giderek sert rüzgarlanıp güneşe karşın  soğudu  ve tırmanış boyu hiçbir giysimizi çıkartmadık, yine de şansımıza  hava hep açıktı ve  manzara muhteşemdi.

Böylece yolu kesen ‘jandarma’ kuleleri sağdan soldan dolaşarak geçip, artık ip açacağımız, gerçekten tırmanışın başladığı  yerlere ulaştık. Bu noktadan sonra Hacı ve Halil devam etmediler ve bizi bekleyip aşağıdan fotoğraf çektiler. İlk  dik tırmanış etabı kayada bacamsı bir  çatlak ile varılan keskin bir çentikti ve  buradan boşluklu, zorca bir  sol traversle üçgen duvarın kıyısına çıkan harika, kahverengi  bir slab (kazankaya) etabına vardık. Kısa ip boylarınca gidiyorduk Cemal ile, turuncu likenlerle kaplı  granit kaya çok sağlamdı ve güzel bir dokuda, sürtünmesi iyi idi, ara emniyet de, bolca çatlak sayesinde iyiydi.. Slab’ın kulenin ucuna yakın yerdeki bitiminde bir diğer kuleyi  sağından dolaşarak, devamında bir  diğer kayalık kuleyi ise solundan zorca  traversle  geçtik, etaplar pek zor değildi ama oldukça boşlukluydu ve arada yine de boşta duran  iri kaya blokları vardı,  düşmemek lazımdı. En sonunda zirve sırtına varan bir baca-çatlak ile uzun, kırıklı ve bazen keskinleşen  zirve sırtına çıktık ve en batıdaki uçta, zirve! İri bir taş yığını  buraya daha önce çıkanlardan  mirastı. Satbaşı Kulesi bu civarın en yüksek noktalarından birisi  ve manzarası son derece güzel. Uzak batı ufukta ‘üçü bir arada’ künt kütleli Reşko, keskin üçgen formlu  Suppadürek  ve  Matterhorn’u andıran boynuz şekilli,  kara renkli Kisara zirvesi ile Cilo silsilesi,  doğuda gözalıcı buzul ve buz kulvarlarıyla, dört zirvesi ile Çarçelan (Gevaruk) dağları, güneyde Irak tarafına inen puslu, derin boğazlar ve her yanda sivri  doruklar, her vadinin tabanında farklı renklerde göller…burada olmak bir rüya adeta!

İnişimizi hemen hemen aynı rotadan, lider iniş şeklinde emniyetle  tırmanarak yaptık, sadece  dik bir etapta babaya yardımcı ip bırakarak 16 metre kadar ip inişi yapmamız lazım geldi.  Muhtemelen, doğu yüzü ve sırtı olarak tanımladığımız  ve ‘Müdür Yolu’ adını verdiğiniz  bu rotanın ilk çıkışı olmuştu. Tırmanış, göllerden  600m kadar, tabanına tırmanışın başladığı yerden ise 200m kadar  uzunluktaydı ve ipli etapları toplamda 5 ip boyunda geçmiştik; genel zorluk  IV dereceler civarındaydı.  Süre olarak yarım gün almıştı çıkışımız. Aşağıdan ve yukarıdan baktığımızda dikkat çekecek şekilde, bu dağın güney tarafında birçok kolay, setli yapı vardı ve   zirvedeki babadan anlaşılacağı üzere bu dağın ilk çıkışları da o taraftan yapılmış olmalıydı. Zira 1960’larda Ersin Alok’un bu dağa (muhtemelen güneyden) çıktığını biliyoruz.  Satbaşı kulesinin kuzeyinde ve batısında granit, uzun duvar yapısında dik yamaçlar gözüküyor, umuyorum bir gün buraya gelip  tırmanırız, çünkü gerçekten sağlam ve zevkli gözüküyorlardı..

Sat göllerinden geçerek indiğimiz kamp yerimizde gece yıldırım-şimşek  bize eşlik etti; sadece onlar olsaydı iyiydi. Ertesi sabah erkenden kalktık, yüksek zirveler ince bir kar tabakası ile bembeyaz  tozarmıştı.  Kampı toparladık ve her an yağış gelebilecek basık ve tehdit edici bir hava altında Gıyas’ın arabasıyla bizi almasını bekledik. Artık dönüş yoluydu gerisi,  amacımız Hakkari’nin ünlü Sümbül Dağı’na da çıkmaktı ancak  yağmur buna izin vermeyecekti. Böylece, adı var kendi yok durumundaki Sat  Dağlarında kısa bir zaman diliminde  ufak bir tırmanış yapabilmiş olmanın ayrıcalığını hissettik. Darısı burada başka tırmanışlara umarım…

Bu dağ seferimizde bize  her konuda yardımcı olan, gerekli  izinleri alan ve beraber dağa gittiğimiz dostumuz, zirve dağcılık  Hakkari temsilcisi Hacı Tansu’ya  yürekten teşekkür ederim.

A new route in Hakkari’s Sat mountain range in the southeasternmost corner of Anatolia, Turkey, that was  currently off-limits  to anyone due to security problems. Sat range is a group of  wonderful granite pinnacles and glaciers in a wild setting  and it is home to many alpine lakes, the place being a high, green pasture for generations of villagers herding there. Right  on the border with Iraq, the area  was  also background for fighting long since and was  rarely open to climbing and nature activities. This time we were able to  visit this area with a special military permit and during our  three day long stay there, made the first ascent of the east face& ridge of the rock pinnacle of Satbaşı (3475m). This happened to be an alpine rock climb of  grade IV UIAA that offered 200m and 5 pitches of technical climbing. Hopefully we shall be back for more climbing, but first and foremost, the tension in this area has to cool off for peaceful climbing to prevail..

 

 

 

Bu yazı yorumlara kapalı.