HAKKARİ SAT DAĞLARI, SATBAŞI KULESİ (3475m) DOĞU SIRTI İLK ÇIKIŞI
(Fotoğraflar: Hacı Tansu, Tunç Fındık, Cemal Zerepcan)
Hakkari’nin Cilo ve Sat dağları… 2017 yılı sonbaharı biter, inceden kış günleri gelirken, aklımın ucundan bile geçmiyordu desem buraya gitmek, sanırım doğru olur! Bu bölge güvenlik meselesi nedeniyle bir sefer daha aklımızdan uzaklardaydı en son gittiğim 2014’den sonra, ama ne derler, kısmette yine gitmek varmış. Hakkari dağlarının gerçek dostu, ve ne mutlu ki bizim de dostumuz olan Hacı Tansu, Antalya’da bir tırmanış dönüşünde beni arayıp ‘Buraya gelirseniz tırmanabiliriz, durum uygun!’ dediğinde, çark dönmeye başlamıştı bile. Özel bir askeri izin ile, uzun yıllardır güvenlik meseleleri nedeniyle dağcılık ve tırmanışa kapalı olan Sat Dağlarına (İkiyaka Dağları olarak da bilinir) gidecektik. Sat dağları silsilesi, Yüksekova’nın hemen güneyinden başlayan Cilo silsilesinin doğu tarafında bulunan ve Dağlıca boğazı ile oradan ayrılan bir dağlık arazi; Cilo’ya nazaran daha alçak irtifalara sahip olup, sivri granit kulelerden oluşan bir dağlık coğrafya. Kuzey yüzlerde buzullar içeren bu sarp dağ alanı, Sat Gölleri olarak bilinen birçok irili ufaklı göle evsahipliği yapıyor. Bu dağların en yüksek noktaları, tam Türkiye-Irak sınırında bulunan ve 3800 metreleri aşan dört zirveli Çarçelan (Gevaruk) dağları.
Böylece, sevgili arkadaşım Cemal Zerepcan ile beraber, ayağımızın tozu ile birkaç günlük kısa bir sefer için doğuya uzandık. İstikamet, Van üzerinden Hakkari idi; olaysız bir yolculukla Hakkari’ye vardık. Ekibimiz, Ankara’lı fotoğrafçı arkadaşımız Halil Korkmaz’ın bize katılması ile dört kişiye çıktı. Heyecan doruktaydı çünkü hiç bilinmedik bir dağ coğrafyasına gidiyorduk.
Sat Dağlarına giriş için Yeşiltaş köyünden geçtik (tabi kesinlikle söylemeye gerek var ki, burası güvenlik bölgesi ve özel izinlerle hareket ediliyor, her karakolda izinler kontrol ediliyor) ve Gıyas arkadaşımızın sürdüğü pikap ile derin, sarp yapılı İştazın Boğazına girdik. 1300 metredeki Yeşiltaş köyünden zigzaglarla yükselerek bir saattten çok süren araç yolculuğu, daha bu sezon yepyeni açılmış toprak yol ile bizi 3200 metrelerdeki bir sırtın omzuna çıkardı ve burada Sat Göllerinin ilk manzarasına şahit olduk: ufuktan ufuğa sivri konik kulelerden oluşan bir granit coğrafyası.. Nereden başlasak ki? İlk adım, yolun gittiği 2800 metredeki Sat Göllerine inmek oldu ve o gece için kampımızı burada en büyük gölün doğu kıyısında kurduk. Mevsim sonunda her yerin son derece kurak olmasına karşın burada temiz su kaynakları vardı, aslında göller bile içmek için uygundu, kamp yeri düzlük ve rahattı. Ama en ilginci, uzun yıllar savaş alanı olan bu dağ coğrafyasının her yerinde paslı şarapneller, her tür mermiler, mühimmat artığı vb olmasıydı. Askeriyenin her an hissedilen varlığı haricinde hayaletli, yalnız, unutulmuş dağlar.. ve tabi bu yalnızlığın, yalıtılmışlığın verdiği, insanı kemiren ürpertici bir his, bu soğuk, rüzgarlı ve mat sonbahar gününde herşeye hakimdi.
Öğleden sonrayı gölün üzerindeki kayalık ufak kulelerden birinin doruğuna basit serbest tırmanışlar yaparak, biraz hareketle geçirdik, bunun yararı yakın bölgede yarın yapacağımız tırmanışın güzergahına karar vermek oldu. Gün sert rüzgarlıydı ve iki gün içinde geleceğini bildiğimiz kötü hava cephesi öncesinde, tırmanışa izin verecek olan kısa bir iyi hava olacaktı. Ertesi günkü amacımız, bu tarafın en belirgin kayalık zirvesi olan ve batıdan devasa bir taş boynuz olarak gözüken ‘Satbaşı Kulesi’ne tırmanıştı, 3500 metreye uzanan bu kulede sanırım bir rota bulabilecektik. Bu dağın eskilerden beri burada yaşamış Süryani’lerce verilen adı ‘Garesuşini Sere Sate’ yani Sat gölü üzerinde yükselen dağ’. Biz ise kısaca ‘Satbaşı Kulesi’ dedik.
Ertesi sabah, 27 ekim 2017 sabahında çok erken kalkmadık, toparlanıp yola çıkmamız yediyi geçti. Rüzgarlı ve serin bir gündü. Doğu yönde, göllerin üzerine çıkarak Düztepe tanımlı dağın kenarındaki bele geldiğimizde Satbaşı Kulesi batı yönde iri bir kaya yığını olarak gözüküyordu ve belirgin bir üçgen duvar yolu kesiyordu. Rotamız işte burasıydı, bu kayalık sırt hattında bir geçit bulacaktık. Yanımızda alpin kaya tırmanışı için ancak yetecek kadar malzeme vardı: bir adet 60 metre uzunlukta ince dinamik dağ ipi, seçilmiş bir set telli takoz ve friend, bolca perlonbant ve karabinler.. Kaya ayakkabısı getirmemiştik ve rotayı dağ botlarıyla tırmanacaktık. Dikliğin ve boşluğun arttığı yerlere kadar ip açmadan, sağı solu kolaçan ederek ilerledik. Bu sırada hava giderek sert rüzgarlanıp güneşe karşın soğudu ve tırmanış boyu hiçbir giysimizi çıkartmadık, yine de şansımıza hava hep açıktı ve manzara muhteşemdi.
Böylece yolu kesen ‘jandarma’ kuleleri sağdan soldan dolaşarak geçip, artık ip açacağımız, gerçekten tırmanışın başladığı yerlere ulaştık. Bu noktadan sonra Hacı ve Halil devam etmediler ve bizi bekleyip aşağıdan fotoğraf çektiler. İlk dik tırmanış etabı kayada bacamsı bir çatlak ile varılan keskin bir çentikti ve buradan boşluklu, zorca bir sol traversle üçgen duvarın kıyısına çıkan harika, kahverengi bir slab (kazankaya) etabına vardık. Kısa ip boylarınca gidiyorduk Cemal ile, turuncu likenlerle kaplı granit kaya çok sağlamdı ve güzel bir dokuda, sürtünmesi iyi idi, ara emniyet de, bolca çatlak sayesinde iyiydi.. Slab’ın kulenin ucuna yakın yerdeki bitiminde bir diğer kuleyi sağından dolaşarak, devamında bir diğer kayalık kuleyi ise solundan zorca traversle geçtik, etaplar pek zor değildi ama oldukça boşlukluydu ve arada yine de boşta duran iri kaya blokları vardı, düşmemek lazımdı. En sonunda zirve sırtına varan bir baca-çatlak ile uzun, kırıklı ve bazen keskinleşen zirve sırtına çıktık ve en batıdaki uçta, zirve! İri bir taş yığını buraya daha önce çıkanlardan mirastı. Satbaşı Kulesi bu civarın en yüksek noktalarından birisi ve manzarası son derece güzel. Uzak batı ufukta ‘üçü bir arada’ künt kütleli Reşko, keskin üçgen formlu Suppadürek ve Matterhorn’u andıran boynuz şekilli, kara renkli Kisara zirvesi ile Cilo silsilesi, doğuda gözalıcı buzul ve buz kulvarlarıyla, dört zirvesi ile Çarçelan (Gevaruk) dağları, güneyde Irak tarafına inen puslu, derin boğazlar ve her yanda sivri doruklar, her vadinin tabanında farklı renklerde göller…burada olmak bir rüya adeta!
İnişimizi hemen hemen aynı rotadan, lider iniş şeklinde emniyetle tırmanarak yaptık, sadece dik bir etapta babaya yardımcı ip bırakarak 16 metre kadar ip inişi yapmamız lazım geldi. Muhtemelen, doğu yüzü ve sırtı olarak tanımladığımız ve ‘Müdür Yolu’ adını verdiğiniz bu rotanın ilk çıkışı olmuştu. Tırmanış, göllerden 600m kadar, tabanına tırmanışın başladığı yerden ise 200m kadar uzunluktaydı ve ipli etapları toplamda 5 ip boyunda geçmiştik; genel zorluk IV dereceler civarındaydı. Süre olarak yarım gün almıştı çıkışımız. Aşağıdan ve yukarıdan baktığımızda dikkat çekecek şekilde, bu dağın güney tarafında birçok kolay, setli yapı vardı ve zirvedeki babadan anlaşılacağı üzere bu dağın ilk çıkışları da o taraftan yapılmış olmalıydı. Zira 1960’larda Ersin Alok’un bu dağa (muhtemelen güneyden) çıktığını biliyoruz. Satbaşı kulesinin kuzeyinde ve batısında granit, uzun duvar yapısında dik yamaçlar gözüküyor, umuyorum bir gün buraya gelip tırmanırız, çünkü gerçekten sağlam ve zevkli gözüküyorlardı..
Sat göllerinden geçerek indiğimiz kamp yerimizde gece yıldırım-şimşek bize eşlik etti; sadece onlar olsaydı iyiydi. Ertesi sabah erkenden kalktık, yüksek zirveler ince bir kar tabakası ile bembeyaz tozarmıştı. Kampı toparladık ve her an yağış gelebilecek basık ve tehdit edici bir hava altında Gıyas’ın arabasıyla bizi almasını bekledik. Artık dönüş yoluydu gerisi, amacımız Hakkari’nin ünlü Sümbül Dağı’na da çıkmaktı ancak yağmur buna izin vermeyecekti. Böylece, adı var kendi yok durumundaki Sat Dağlarında kısa bir zaman diliminde ufak bir tırmanış yapabilmiş olmanın ayrıcalığını hissettik. Darısı burada başka tırmanışlara umarım…
Bu dağ seferimizde bize her konuda yardımcı olan, gerekli izinleri alan ve beraber dağa gittiğimiz dostumuz, zirve dağcılık Hakkari temsilcisi Hacı Tansu’ya yürekten teşekkür ederim.
A new route in Hakkari’s Sat mountain range in the southeasternmost corner of Anatolia, Turkey, that was currently off-limits to anyone due to security problems. Sat range is a group of wonderful granite pinnacles and glaciers in a wild setting and it is home to many alpine lakes, the place being a high, green pasture for generations of villagers herding there. Right on the border with Iraq, the area was also background for fighting long since and was rarely open to climbing and nature activities. This time we were able to visit this area with a special military permit and during our three day long stay there, made the first ascent of the east face& ridge of the rock pinnacle of Satbaşı (3475m). This happened to be an alpine rock climb of grade IV UIAA that offered 200m and 5 pitches of technical climbing. Hopefully we shall be back for more climbing, but first and foremost, the tension in this area has to cool off for peaceful climbing to prevail..
Bu yazı yorumlara kapalı.