11 Ağustos 2013

ALAM KOUH (4850 m) Kış Çıkışı, İRAN 2011

ıran (43)ıran (123)ıran (136)

Türk dağcıları için yakın ve tanıdık bir yer olan İran, oldum olası gidilen bir yerdir. Gerçek bir dağ ülkesi olan İran’daki Alborz silsilesi, başkent Tahran’ın ardında uzanan 4000 metrelik zirvelerle başlıyor. Bünyesinde Demavend (5671 m.), Alam Kouh (4850 m.), Azad Kouh (4200 m.), Sabalan (4800 m.) gibi zirveleri barındıran bu silsile, bizim Türkiye dağcılığında tabii ki daha çok Ortadoğu’nun en yüksek zirvesi olan Demavend Dağı ile biliniyor. Dağcılık İran’da, hükümetin de desteği ile halka malolmuş bir spor durumuna gelmiş; bizdeki gibi sadece bir avuç insan uğraşmıyor ve herkes birbirine girmiş durumda değil..! Dünyada gittiğiniz hemen  her dağlık bölge ve hemen her  7000, 8000 metrelik dağda İran dağcılık ekiplerini görebiliyorsunuz. Sonuçta, her tür imkansızlığa karşın dağlara giden çok sayıda insan var, oturmuş bir dağcılık ve doğa kültürü  oluşmuş. Malzeme pazarı da oldukça canlı İran’da, Tahran’ın dağcılık malzemesi satan dükkanlarında gezerken,  satılan İran yapısı kaya tırmanış ayakkabılarını, buz kazmalarını ve kramponları takdirle izledim. Kısaca, soğuk ve karlı İran dağları, sıcak ve içten İran’lı dağcılarla beraber, değişik çeşit tırmanışlar yapılabilecek güzel bir mekan.

2010 yılı şubatındaki amacım, Türkiye’de uzun süre beraber tırmandığımız ve artık yarım yıldır Tahran’da çalışmakta olan Slovak arkadaşım Rasto Krizan ile beraber İran’da bazı tırmanışlar yapmaktı – dağa tırmanmak haricinde, biraz da donmuş  şelale tırmanmayı düşünmüştük. İlk amacımız 4850 metrelik Alam Kouh’a klasik rotadan kış tırmanışıydı. Dostum Doğan Palut`un  2005 yılındaki Alman Sırtı Rotası tırmanışı ile gündemimize girmişti Alam Kouh, İran’ın ciddi rotalar bulunan önemli bir dağlık alanı. Biz de, Rasto ile kendimizce  keşif mahiyetinde bu bölgeye uzandık: tabii ki  bu sefer ortam tamamen farklı olacaktı, buranın kış koşullarının oldukça sert olduğu aşikardı.. Alam Kouh bölgesi İran’ın en Alp tarzı dağlık alanı bence, granit duvarlar, yatık ve geniş buzullar, İran’a has geniş, yatık zirveler yerine granitten kule tarzı sivri  dağlar! Bu yeni mekanı tanıdıkça, ciddi çığ tehlikesine yol açan taze, derin kış karı  planlarımızı biraz olsun değiştirmemize neden oldu. Öncelikle 4545 metrelik Chaloun Dağı`na tırmandık, ardından da 4575 metrelik Siyah Kaman zirvesine çıktık.

İran`da bu yıl kış şartları oldukça çetindi: daha önceki hafta, Tahran yakınlarındaki  Shemshak kayak merkezine giden yolda büyük bir çığ sonucu 11 dağcı yaşamını yitirmis; aralarında İran 2009 Gasherbrum II ekspedisyonunun lideri,  İran`ın en ünlü dağ rehberlerinden  Farshad Khalili  de olmak üzere…

Rasto ile beraber Tahran`dan kuzeye, Karaj yerleşiminden Hazar Denizi istikametine yola düştük. Benzin edebi anlamda sudan ucuz (10 litresi insanı deli edecek kadar ucuz: 1 dolar!). Daracık karayolunu kıyamete çeviren İran`a özgü trafik nedeniyle, o gün için hedefimize ulaşmakta oldukça geç kaldık, zira İran İslam Devrimi yıldönümü nedeniyle verilen  4 günlük resmi tatilin ilk günü imiş ve yollar sıradışı kalabalıktı.. Neyse, Batı Alpleri andıran kanyonvari vadilerden ve büyük karayolu tünellerinden geçerek, aksam olurken Mazandaran eyaletinin Kelardasht şehrine vardık. Kelardasht İran`ın Hazar Denizi dağ sayfiyelerinden birisi. 1300 metredeki şehrin  dağlara yakın olan Rodbarak  köyünde İran Dağcılık Federasyonu`nun  yepyeni badanalı dağevinde geceyi geçirdik. Sağolsunlar, aralarında 2009 Dhaulagiri tırmanışım esnasında yaşamını yitiren  dostumuz Mehdi Etemadfar`ın kardeşinin de bulunduğu arkadaşlar bize yardımcı oldular.

13 subat sabahı, 2300 metrede yolun bittiği Vandarbon`dan sırtta çantalarla yürümeye başladik. Gri ve koyu çorba kıvamındaki hava pek iyi değildi, kısa sürede kar yağışı başladı. Amacımız 3750 metrede, Alam Chall buzulunun kıyısında olduğu istihbaratını aldığımız Sarchal dağ kulübesine ulaşmakti. Beş saat kadar süren ve  geneli yoğunlaşan sis ve tipide yol aramakla geçen  bir yürüyüşle, son etapta oldukça sert bir tipi altında dağevine vardık. İki katlı basit bir taş bina olan ve dipfriz kıvamındaki dağevi hıncahınç insan doluydu, geçen yılki Gasherbrum II tırmanışından tanıdığım bir dostum dahil, tatilden faydalanan çok sayıda İranlı ‘kuhneverdi’ (dağcı) vardı. Kıt İngilizce, Azerice anlaşmaya çalışıyoruz, çoğunluk İngilizce bilmiyor ama dert değil- herkes çok ilgili bizle ve çok içtenler.

Dağcılığın İran`da  gerçekten popüler bir spor olmasına  bu tür dağevlerinin mevcudiyeti yardım ediyor sanırım.. Derin kar örtüsüne rağmen, yol boyunca dağevini gösteren tabelalar ve işaretler görülebiliyordu mesela. Gerçi İngilizce rehber kitap, bilgi  hiç yok denilebilir, bu da İran’da bilinmedik bir yere tırmanışa gitmek açısından büyük bir eksik.

Ranzalarda derin uykuda geçen bir geceden sonra, 14 subat tarihinde, derin ve batak karla kaplı Alam Chall buzulunu geçerek, taa dağlarin en ucundaki bir zirveye tırmandık: Chaloun 4545 metre. Rotamız dağın kısa ve teknik olarak kolay olan batı yüzü oldu. Buradan keskin, kırıklı ve bazı yerleri derin kar yüklü  kayalık bir sırtı traversleyerek,  hemen güneydeki 4600 metrelik Siah Sangha Dağı`nin kuzey sırtına girmeye yeltendik. Amacımız, rota uygunsa Siah Sangha’nın zirvesinden Alam Kouh’un sırtlarına geçmekti aslında. İp açtık, açık havada çok sert bir tipide tırmanışa başladık ama kara granit kuleler arasındaki kulvarları dolduran derin kar, çığ açısından  tehlikeli durumdaydı. Delirmiş gibi bize çarpan rüzgar yine çok dert değildi, zaten üzerimizdeki herşey ile tırmanıyorduk- ama ya çığ riski? Biraz denedikten sonra artık dönüş zamanı olduğu belliydi.. Fazla kasmadan, çok aşağılardaki yatık buzula ulaşmak üzere, akşamın uzayan gölgeleri içinden yaptığımız dönüşümüz batak karda  ve yeterince ızdıraplı oldu. Ortalama 50 km / saat hızı bulan ve sürekli bizi döven  kesintisiz bir rüzgarda,  gün batımından sonra düşe kalka Sarchal  dağevine vardık! Uzun, bacak kaslarını harab edici bir gün olmuştu. Dağevi ise adeta hayaletli bir taş eve dönmüştü- resmi tatil yakında bitecekti ve herkes evine kaçmıştı.

15 subat sabahı tam karşımızdaki 4575 metrelik Siah Kaman zirvesine kuzeybatı yüzünden bir tırmanış yapmak için erkenden buzulu geçtik (700 m., 45- 50 derece eğimli kar, III derece miks tırmanış). Önce dağın kuzeybatısında bizi zirveye götürmesi olası  bir kar kulvarında debelendik ama  nafile, kulvardaki kar umutsuz derecede bataktı- bel boyu ve hatta üzerinde gömülmeye başladık. Biz de dağın kara, turuncu likenli taşlarına sardık ve  geneli kısa dik kaya/ miks etaplarla bölünmüş  uzun bir sırt hattını tırmandık. Fırtınalı olan düne göre, havamız sakin, manzaramız tamamen açıktı.. Zirve sırtlarına varınca, doğumuzda  koni şekli ile  koca volkan Demavend ve İran`in diğer birçok dağı bembeyaz  gözüküyordu- karşımızda ise Alam Kouh’un sarı granit duvarıyla, Taht-ı- Suleyman Dağının kırıklı şekli.. Hazar Denizi,  kuzeyimizde ufka kadar uzanan bir bulut deniziydi. Siah Kaman Dağı tırmanışımız   toplamda 5 saat, iniş ise diğer bir yamaçtan 2 saat sürdü. Siah Kaman, ‘kara yay’ demekmiş, belli açılardan dağ gerilmiş bir  yayı anımsatıyormuş…

Derin kar ve buzlanmış çarşak dolu bir kulvarı temkinlice inip, dağevine bir sefer daha buzul üzerinden bata çıka varış,  biraz çay ve kahve, hızlıca toparlanma ve  ardından bizi bekleyen uzun geri dönüş etabı… Bu gün tatilin son günü (Rasto da yarın işte olmak durumunda!) ve yollar yine berbat derecede kalabalık, o kadar ki, tek yöne çevirmişler  tüm bir  Tahran- Hazar denizi yolunu! Gecenin bir saatinde tekrardan büyük metropol Tahran`dayız. Şimdi İran`da kalan birkaç günümüz, biraz donmuş şelale tırmanışı  ve belki de hemen Tahran`ın ardında uzanan 3800- 4000 metrelik buzlu dağlarda bir miks  rota tırmanmakla geçecek…

Türkiye’nin genelde ılıman iklimi nedeniyle çok eksik olan bir tırmanış tarzı- donmuş şelale tırmanışı! İran bize göre çok daha karlı ve soğuk koşullar içerdiği için, onların dağlarında donmuş şelale oluşumu daha çok gözlenebiliyor. Tabii bizde de Doğu Anadolu’nun ücra köşelerinde donmuş şelale bulunabiliyor ama İran’da bunlar medeniyete yakın olduğu için çok daha ideal bir konumdalar… Tırmanıcı için süper bir avantaj!

Biz de, Rasto ile  Tahran yakınlarındaki bazı donmuş şelelelerde tırmandık. Koşullar genel olarak  muhteşem değildi çünkü hava giderek ısınıyordu.  Rasto’nun tatiline denk getirdiğimiz hafta sonunda, önce bir ‘buz tırmanış okulu’ olarak işletilen ve aslında yönü değiştirilmiş bir dere ile yaratılmış olan Hamaloun  şelalesine gittik. Burada esas güzellik, başkentte sabah evden çıkıp, bütün gün buz tırmanıp, akşam olunca eve dönmekteydi. Bu bir rüya mı?

Sürpriz! Şelaleye vardığımızda hava gereğinden  ılık ve yağmurluydu, dolayısıyla buz  biraz gevşemişti. Bu gün antrenman mahiyetinde bolca üstten emniyetli olarak tırmandık ve buza alıştık. Hamaloun donmuş şelalesi Tahran’a 50 km. kadar uzaklıkta ve bir saatten kısa sürede altına araçla ulaşılabiliyor, rotalar ortalama 25 metre kadar yükseklikte ve derecesi genelde Wİ 3, yani dikeyden az eğimde. Gittiğinizde kızlı erkeklı İranlı tırmanıcıları görebiliyorsunuz- hatta bu sefer yaz 2009′daki Gasherbrum tırmanışından olan Azeri dostlarım da oradaydı.  Aşağıdan yankılanan ‘Yaşa varol Tunik Bey! nidalarıyla tırmandım…İranlı dostlar bana ‘Tunç’ yerine ‘Tunik’ diyabiliyorlar zira!

İkinci gün erkenden jiple yola düştük ve dağların tamamen farklı bir bölgesinde, Tahran’a 60 km. kadar uzakta  yeralan ve Kazankhola köyündeki ufak bir kayak merkezinden gidilen, uzak bir kanyonun taa dibindeki bazı donmuş şelalelere gittik. Burası belli ki hiç tırmanılan bir bölge değildi ve  şelalelerin tabanına ulaşım, bir dere yatağının içinden, bel derinliğinde, çok ıslak ve ağır batak karda iki saat sürdü. Bu yaklaşım canımızı çıkardı, ‘sadece buza kazma sallamak için bu eziyet çekilir mi’ diye sorduk kendimize Rasto ile. Kıssadan hisse: donmuş şelalelerin çoğu karın çok biriktiği, kuytu kanyon köşelerinde oluşuyor.. Neyse, ne kadar mırın kırın etsek de sonunda buzun tabanına ulaşınca neşemiz yerine geldi. Önümüzde, kuzeye bakan granit bir duvardan akmış iki büyük şelale vardı ve sağda olan askıda, boru biçimli dev bir sütundu. Soldaki ise yüzeyde perde gibi akmış büyük bir buzdu. İnceleyince sağdaki şelalenin daha uzun ve daha zor ama erimeyle çok ıslak olduğunu ve tehlikeli şekilde gevşediğini anladık. Güvenliğimiz için kafamıza çökmeyecek bir şeyi tırmanmalıydık. Sol şelale çok daha kuru ve sağlıklıydı. İşte günün ekmeği!

Sıfır derece civarında olan hava ısısı bu sefer  tırmanışa uygundu, ee ne de olsa burası dağdı ve 2750 metredeydik. Az sonra başlayan tipi ile ısı  biraz daha düşünce tırmanış ortamı daha da iyi oldu..En azından, damlama ve erime ile ıslanmayacaktık. Donmuş  şelale tırmanışı çok ıslak ve soğuk bir spor.

Lider tırmanışla 70 metre ve iki ip boyu süren şelalemize giriştik.. Bu, muhtemelen rotanın ilk çıkışı oldu. Genel zorluk Wİ  (water ice / su buzu) 4+ derece gibiydi (85-90 derece eğim) veya Wİ 5 de olabilirdi. Alplerde çok buz şelalesi tırmanma deneyimi olan ve diplomatın yanısıra bir Bergführer (sertifikalı dağ rehberi) olan Rasto, biraz yoklamadan sonra buzun güvenli olduğuna kanaat getirince çift ipe girdi, vidaları ve ekspresleri aldı ve ilk etabı lider gitti. 50 metrelik etabı dört buz vidasını ara emniyet atarak, büyük bir setin tepesindeki ikinci ve masmavi bir buz perdesinin altında bitirdi ve burada kaya sikkesi artı buz vidası ile emniyet aldı. İstasyon fantastik bir yerdi: tepemizi köprü misali kapatan dev bir kaya arkının içinden akmış mavi buz! İstasyonda Rasto’ya katıldıktan sonra, ikinci etabı da ben lider tırmandım.  Bu bir rüya olmalı- masmavi, yarı saydam bir buz duvarı önümde, inanılmaz..Buz süper temiz, pürüzsüz ve yeterince ıslaktı, buz aletleri ve krampon çok iyi tutunuyordu. Belli aralıklarla vida sıkarak, buza girmeyen bazı kötü vidalara söverek, aletler buza sıkı oturunca sevinç gösterileri yaparak etabı tırmandım. Buzun bitip karlı bir yamaca bağlandığı yerde emniyet noktaları olan buz vidalarını bırakıp indim, aşaıdan ipi çektik ve Rasto lider girdi bu sefer. Eğleniyorduk!

Çıktığımız şelaleden, kayadaki istasyon sikkesini bırakarak çift iple indik. Akşam yalnız ve karlı boğaza çökerken biz de biraz daha üstten emniyetli olarak yormuştuk kendimizi. Geri dönüş vaktiydi ve dönüş çıkış kadar zorlu olmadı.

Evden çıkıp, biraz donmuş şelale tırmanıp, akşama tekrar eve dönmek çok enteresan bir his, bunu Avrupa’daki birçok tırmanıcı belki hiç yadırgamaz, ama inanın bana çok farklı geldi. İşte tırmanışın yaşanan mekana yakın olmasının dağcının yaşamındaki farkı…. Tırmanmak için yüzlerce kilometre seyahat etmek zorunda kalmamak ne hoş bir şey!!

Tırmanıştan 12 saat geçmeden İstanbula dönmüştüm bile.

Yeniden İran’a gider miyim? Kesin. Ne zaman? Bilinmez. Ama yaşanacak daha çok buz macerası var, eminim.

Bu tırmanışları beraber yaptığım dostum Rasto Krizan’a özel teşekkürler..

Yaşam herkese bol kazma sallamalı, buz vidası çakmalı günler ihsan etsin……………

 

Bu yazı yorumlara kapalı.