25 Ağustos 2019

ITALYA-CENGALO- PUNTA ANGELO ‘SPIGOLO VINCI’ DUVARI TIRMANIŞI

(Fotoğraflar: Tunç Fındık, Gilberto Merlante, Michal Saracen)

Isının sıfır derece altında olduğu rüzgarlı bir sabahın gölgesinde, el ve ayaklarımızı hissetmeyerek tırmanmaya çabalıyoruz.. Neredeyiz? İtalya-İsviçre sınırında San Martino köyü yakınlarındaki bir dağda, granit bir duvarda! Evet, bir rüya ama bir kabus aynı anda, dişlerimiz soğuktan  takırdayarak, gocuk ceket  tırmanıyoruz. Hayalimizde ılık havada, tişörtle tırmanıla bir kaya duvarı, gerçek ise içe işler bir kış soğuğunda, yazlık elbiselerle  hipotermi sınırında tırmanış! Şaka bir yana, Alpinist (italyancada ‘Alpin Stil’) dergisinin 44.sayısına göre  ‘Orta Alpler’in tarihi açıdan en önemli, harika ve  manzaralı granit tırmanışlarından ilk altı numaraya giren’  bir Alp duvar rotasındayız; Cengalo zirvesinin  Punta Angelo denen  güney kulesindeki ‘Spigolo Vinci’ rotası- ilk çıkışı 1937 yılında, bir kısmı yapay yöntemlerle çıkılmış olan, klasik bir duvar çıkışı! 450m uzunlukta ve 12 ip boyu kadar olan bir  geleneksel rota.

Aşağılardaki görece kısa geleneksel  granit rotalarda ısınmanın ardından dağda duvar çıkma zamanı çoktan gelmişti. Amacımız jilet gibi keskin bu duvarımsı sırtı tırmanmaktı, maksimum zorluğu 6a (bizim derecelerde VI+ gibi) olan bu rota idi. 13 ağustos 2019 günü vadi tabanından  özenle  düzenlenmiş bir işaretli yol ile 1500m irtifa alarak, şahane bir dağ kulübesi olan  2530 metredeki Refuge Gianetti’ye çıktık. İşte Alplerde tırmanışın enteresan bir  tarafı, sırt çantamızda uyku tulumu bile yok.. sadece yiyecek ve teknik malzeme ile bir ‘dağ oteli’ne gidiyoruz! Gilberto’nun dediğine bakılırsa bu dağevi uzak bir köşede olduğu için pek insan gelmezmiş bu tarafa. Velhasıl, dostumuz Gilberto’nun Club Alpin İtaliano (CAI)  üyelik kartı sayesinde sadece yarısını ödediğimiz bu kalışımız bana bir kez daha ‘onlar ve biz’ konusunu düşündürttü gerçekten (okuyunuz, sevgili Alper Sesli’nin 1990’lar başındaki  bir DOST dergisindeki, Avrupa dağcılığı ve bizim dağcılığımızın  durumumu irdelediği güzel bir deneme yazısı). Neyse, ertesi sabahın erken saatine, bu yazının en başındaki  durumdaydık- titreyerek bir duvara giriş konumu yani.

‘Spigolo Vinci’ esas bir duvardan çok, duvar etapları olan, 12 ip boyluk bir  geleneksel  teknik sırt rotası. Kaya inanılmaz sağlam bir granit kayaç yapısında.  Zorluk derecesi pek birşey ifade etmiyor çünkü bizim ülkemizde  hemen tüm rotalar spor tırmanış derecelerine göre derecelendirilmiştir, burada ise 6a derecesi  muadili olan VI+ derecesi ile alakalı değil pek. Velhasıl, rota girişine  ulaşmak için  çıkmamız gereken çarşaklı kulvarı arayıp bulamayınca, duvara ulaşımı engelleyen 100 metrelik bir duvarı iki ip boyunda çıkmamız gerekti (IV+, V). Bu istenmeyen ve sevimsiz  gecikmeye karşın, yine de ideal bir zamanda rotaya girebildik. Bu da şu açıdan mühimdi: Alplerde ideal bir hava var ise,  belirgin rotalarda düzinelerce ekip oluyor ve rotayı bitirmeye çalışmak için acele etmenin yanısıra, bu ekiplerden önde tırmanışı bitirmeye çalışıyorsunuz (duvarda, önünüzde size taş düşüren ve yolu tıkayan  birkaç ekibin olduğunu farzedin, durumu anlayacaksınız). Ve bu, Alplerdeki en kolaydan en zora hemen tüm popüler  rotalar için bile böyle,  çok sayıda insan rotalara hücum ediyor çünkü çok tırmanıcı  var! Daha sonraki tırmanışlarımızda da, Türkiyede alışık olmadığımız bu tatsız detay bizim (benim) canımı sıkmaya devam edecekti.

Neyse, ilk ip boyundaki kolay baca-kulvarı dağ botları ile tırmandık (60m, III) ve tırmanışın gerçekten başladığı bir çentiğe vardık. Gölgenin ayazı ve sabahın sert rüzgarında titremeler devam ediyordu ama artık sırt hattına çıkmıştık ve güneş geliyordu. Boşluklu etaplar ile sırtta sollu sağlı tırmanıyorduk (IV, V).  Genel olarak Gil lider gidiyor, Michal ve ben de çantalarla takip ediyorduk. Rotanın iki zor etabı vardı, hesapta VI+ (6a) ancak tanımsız bir zorlukta..  Bazı yerlerde kuzeye bakan buzlu yüz ve dihedrallerde tırmanmamız gerekince, el ayak  donma aşamasına geliyor, hepimiz  küfürlerle bağırıyorduk! Bu  anlar muhteşem zevkli olmasa da dayanmak gerekliydi, sonuçta insan güneşe çıkınca eller acı içinde açılıyor ve bir şekilde  kendine geliyordu. Öğlen saatinde rüzgar biraz olsun azaldı ve tırmanış -neyse ki- zevkli hale gelmeye başladı. Son kısımdaki muhteşem keskin omzu bölen çatlak, granitte muhteşem  tarzını tanımlıyordu (VI, VI+) , ayaksız, sadece belli boyda friend tıkaçlarıyla korunabilen  bir el çatlağı!  İlk çıkışı 1937 yılında (birçok etap yapay tekniklerle  olmak üzere) yapılan bu tırmanışı başaran Vinci ve ekibini düşünmeden edemiyor insan.. Çatlaklara çakılan ve bugün de rotada gözüken tahta takozlar, eski tür çelik sikkeler, urgan  ip merdivenler ve deriden, bükülmez  dağ botları!

Sonuçta, toplam  dört buçuk saatte, bu jilet şekilli  kulenin zirvesine  vardık. Yüksek bir  zirveye varmak gibi değildi bu,  devasa kulenin tepesinde ipe bağlı  olarak acayip pozisyonlarda oturup  manzarayı seyrediyoruz.. Ve tabi ki, şimdi iniş vakti. Kulenin batı duvarındaki bir boltlu rotanın istasyonlarını kullanarak, boşluğa 10 ip boyu inişle yine zemindeyiz. Askı istasyonlarında kıçkıça asılı olarak  ip çekip iple iniş..

İşte böyle, dağevinde  oturmuş biralarımızı yudumlarken  sabah saatinde  donan biz miydik diye düşünüyordum. Şimdi önümüzde dizleri mahvedecek 1500m irtifa kaybı ve sonrasında Bregaglia’da bir diğer  kaya duvarı tırmanışı vardı.

 

 

Bu yazı yorumlara kapalı.